Son yıllarda insanların yılbaşı yaklaşırken ağaç süslediğini gözlemliyorum. Türkiye’de ve başka ülkelerde de, farklı dini inanışlara sahip insanların aynı şeyi yaptığını izliyorum. Çam ağacı süslemek suretiyle bu güne bir farklılık katmaya çalışıyorlar. Heyecan ve sevinçlerini ifade ederek paylaşmanın başka bir yolu. Bunu yaparken de dini bir anlayış içinde olduklarını sanmıyorum. En azından bir kesimin. Bu arada sosyal medya etkileşimi o kadar kuvvetli ki, hemen her konuda trendler son derece hızlı bir şekilde gelişiyor. Bu konuda bir sıkıntı gördüğümü söyleyemem. Kim nasıl istiyorsa öyle kutlasın. Kimseyi ötekileştirmeden saygı içinde yaklaşmak kaydıyla tabi.
Buradan ağaç süsleme ile ilgili bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Bu konuda en çok itibar ettiğim kişilerin başında Sümerolog Dr. Muazzez İlmiye Çığ hanımefendi geliyor. Ağaç süslemenin bir Türk şaman adeti olduğunu, buradan başka kültürlere geçtiğini anlatıyor. İnanışa göre yeryüzünün göbeğinde hayatın kaynağı olarak kabul gören bir akçam ağacı bulunuyordu. Buna Hayat Ağacı deniyordu. Tanrı Ülgen, yeri göğü çok yüksekte bulunan sarayından yönetiyordu. Tanrı evrende var değildi, onu yaratandı, tek hâkimdi, hiçbir şeye benzemezdi, canı veren de alan da oydu.
Hayat Ağacı da tekti, canlıların hayat kaynağı idi, daima canlıydı. Çoğunlukla üzerinde Kartal motifi ile betimlenmiştir. Bu motiflerin halı ve kilimlerde yaşamaya devam ettiğini unutmayalım.
Hayat ağacı ve üzerindeki Kartal motifi, hayatın başlangıcını, insanın yaratılışını, kartal ise dünyadan göçüp gitmesini temsil ediyordu.
Tanrı Ülgen, gökteki sarayında oturarak geceyi, gündüzü, güneşi yönetiyordu. Akçam Ağacı'nın tepesi tanrının sarayına kadar uzanıyordu. Burada, kutsal kabul edilen Hayat Ağacı üzerinden tanrının varlığına işaret edildiği görülüyor.
“Ulu bir ağacın gölgesi” sözlü ve yazılı anlatım geleneğimizde yeri olan bir yaklaşımdır. Kanaatimce bu ululuk Hayat Ağacı'ndan geliyor. Anadolu’daki ağaçlara bez bağlama, dilekte bulunma da yine hayat ağacı ile ilişkilidir. Hayatın kaynağından tanrı Ülgen’e verilmek istenen mesajlar bu yolla iletiliyordu.
Özellikle gündönümü zamanlarında yapılan kutlamalar önemliydi. Çünkü 21 Aralık’ta gün ve gecenin savaştığına inanılıyordu. Tanrı Ülgen’in yardımıyla 22 Aralık’ta günün zaferi ilan edilirdi, kutlamalar yapılırdı. Bu güne Nardugan, (doğan güneş ) denirdi. Tanrıya şükranlarını sunmak için süslenen ağacın dibine hediyeler bırakılırdı. Yeni yıl için dilekleri, ağaçlara bağladıkları şeritler vasıtasıyla tanrı Ülgen’e iletilirdi. Bu dileklerin kabulü için dualar edilirdi. Böyle başlayan nardugan, bayram havasında sürerdi. Sonrasında akraba ziyaretleri ile devam ederdi. Birlikte yemekler yenirdi, danslar edilirdi. Dayanışma ve paylaşmaya vesile kılınırdı. Bu anlamda bugünkü bayramlara göz kırpıyor. Orta Asya’dan göçmeden önce, Türkler'de gündönümü böyle kutlanırken, ağaç süslemek başka toplumlarda farklı formlara kavuşarak devam etti. Akçam Ağacı'nın hristiyanlığın doğduğu topraklarda yetişmemesi de bu adetin Türkler'den geçtiği düşüncesini kuvvetlendiriyor.
Avrupa’da ilk olarak Almanya’da çam ağacı süslenmeye başlandı, altına hediyeler bırakıldı. Sonra Fransa ve diğer ülkelere yayıldı. 1600'lü yıllarda yaygınlaşmaya başladı ve bu güne kadar geldi.
Yeni yılda her şeyin gönlünüzce olmasını dilerim...