GÜNCEL POLİTİKA YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ SPOR MAGAZİN RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Hüsnü Çelebi
YAZARLAR
30 Ağustos 2019 Cuma

Market çalışanlarını fark edin!

Sabahın erken saatleriydi. Gök gürültüsüyle başlayan yağmura uyandı, gözlerini pencereden bahçeye dikti. Mandalina ağacına takılı kaldı. Yağmur dinene kadar da ayırmadı. Arada gök gürültüsüyle irkildi.
Pencerenin camına hayatı yansıyordu sanki, dertleri birer birer geldi aklına. Bir oğlu vardı.
“Okulların açılmasına az kaldı. Çocuğa alışveriş yapmak gerek, kira ödenecek, su, elektrik faturaları var, kış yaklaşıyor odun kömür alınacak, telefon faturası, iki hafta iki pazar parasını da eklersek... Vay halimize! Neyse canım Allah büyüktür. Elbet buluruz çaresini. Bunlar neyse de geçenlerde oğlumun dediği aklımdan çıkmıyor. Ağlayarak: “Siz nasıl anne babasınız?” diye bağırdı. Belli ki gördüklerinden etkilenmiş, içerlemiş çocuk. Nasıl içerlemesin, ben erkenden çıkıyorum evden işe gitmek için, akşamın bir vakti dönüyorum.
Babası desen öyle. Varsa yoksa anneannesi... Bakıcı bulsak gücümüz yetmez. Görüyor tabii başka ailelerin çocuklarıyla tatile geldiğini üzülüyor. Sanıyor ki, hep tatildeler. Biz tabi sabah git akşam gel, haftada bir gün izin yetmiyor” diye geçirdi içinden.
Bir tatil beldesindeki ucuzluk marketlerinden birinde çalışıyordu. Aklının ermediği bir şey vardı. Ucuzluktan kasıtları yalnızca sattıkları ürünler miydi, yoksa çalıştırdıkları elemanlar da ucuzluğa dahil miydi?
Böyle düşünerek açmış olamazlardı yüzlerce, binlerce mağazayı. Belli ki, “Millet ucuza alışveriş yapsın, dar gelirliye bir yardımımız dokunsun, hizmetin böylesi de lazım" diyerek ellerini taşın altına koymuşlardı. “Sırf halk ucuza gıda tüketsin “diyerek 10-12 saat çalıştırıyorlardı. Bazen sabah 8’de başlıyor, akşam 11’de çıkıyorlardı. 10 adamın işini 6-7 kişi yapmasa ucuzluk nasıl sağlanırdı? Başka neden olacak? Bu kadar uzun mesaiye ek ödeme de yok. Gerek duymuyor olmalıydılar. Yoksa millet daha uygun gıdayı nasıl bulacak? Mesai ödese masraf, dolayısıyla malın fiyatı artacak, aldığı ücreti yine fazlasıyla harcamak zorunda kalacak. Ne gerek var? En iyisi az adamla çok iş yap, fiyatlar ucuzlasın, halk doya doya tüketsin. Asıl amaçları daha çok kar etmek olamazdı. Hatta geçenlerde bodrum katındaki depoya mal indirirken dengesini kaybederek düştüğünde, “Merdivenlerde korkuluk olsa tutunur düşmezdim” diye içinden geçirmiş, sonra işin aslının masrafı azaltmak olduğunu anlayınca kendine kızmıştı. “Nasıl olsa ambulans hemen geldi, hastaneye götürdüler, daha ne yapsınlar?”
Tutanak tutmayı da gerekli görmemeleri hep işçiyi düşündüklerinden... Bunları düşünürken iş saatinin geldiğini fark etti. Gözleri nemlendi. Hazırlandı, oğlunu öperek marketin yolunu tuttu. Bir çok kez sessizce evden çıkayım derken, ardından sokağa çıkan oğlunun ağlayarak, "Anne işe gitme” dediğini duyar gibiydi. Yürürken düşünüyordu. “Ne insafsız bunlar, canımızı alacaklar. Devlet neden görmezden gelir benim gibi yüzbinlerce çalışanı? Muhalefet partileri, onlar da gelmiyor. Esas onlar gelmeli, halimizi görüp sorunlarımızı anlatmalı. Ama nerdeee! Her şey seçime kadar. Sonrası sen sağ ben selamet... Ya gazeteciler? Onlar da yazmıyor, anlatmıyor dertlerimizi! Peki müşteriler? İki dakika bekletsek bağırmaya başlıyorlar. Bilmiyor nasıl yorulduğumuzu! Varsa yoksa işi bitsin, anında çekip gitsin. Geçenlerde teyzenin biri söylendi. “Niye başka kasa açmıyorsunuz, beklemek istemiyorum“ diye. Neyse ki abinin biri, “Abla siz bunların kaç saat çalıştığını bilseniz böyle davranmazdınız, bunların da canları var, aileleri var, evin yüzünü göremiyorlar" deyince kadın çark etmişti. “Sesimizi elbet duyan olur” ümidiyle dükkana girdi. 
Yukarıda hikayesini aktardığım kardeşimiz, ucuz çalışan sessiz üniformalılardan sadece biri.
Türkiye’de tam olarak kaç ucuzluk marketi var bilmiyorum. Pazardaki paylarının her yıl arttığını, çalışanlarının aileleri ile birlikte milyonu geçtiğini düşünüyorum. Her gün sessizce üniformalarını terleten bu insanlara kulak verilmesi gerektiğini, vicdan sahibi siyasetçi, vatandaş, gazetecilerin ucuzluk marketlerindeki emek sömürüsünü fark etmelerini bekliyor bu insanlar. Çalışanlarının haklarını teslim edenleri ayrı tutmak gerekiyor tabii ki. Fakat özellikle yazlık-tatil beldelerindeki marketlerin çalışma saatleri ciddi anlamda yüksek. Halkın oylarına talip olanların, onların dertlerini görmezden gelmesi oldukça sorunlu...  “30 Ağustos 1922”, bu günün başka zaferlerle taçlandırılması şarttır. Kutlu olsun...