GÜNCEL POLİTİKA YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ SPOR MAGAZİN RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Hüsnü Çelebi
YAZARLAR
19 Haziran 2019 Çarşamba

Meryem Ana Evi mucizesi

Sevgili SONKALE okurları, bu yazımda İzmir’in Selçuk ilçesinde bulunan Meryem Ana Evi'nin Almanya’da başlayan ilginç ve tartışmalı keşif hikayesini paylaşmak istiyorum.
Temel olarak, Alman bir rahibenin anlattıkları üzerine kurgulanan bir keşif aslında. Önce kısaca Anne Catherine Emmerich ismine bakalım. 1774 yılında Westfallen Flamsk’da doğar ve 1824 yılında Dülmen’de ölür. Anlatılanlara göre genç kızken yakalandığı bir hastalık onu kötürüm hale getirir. Bir daha da yürüyemez. Dindar bir aileden gelen bir rahibe. Rahibenin uyanıkken gördüğü hayallerle bahsi geçen Meryem Ana Evi'nin yerini tarif ettiği, kendisinin bulamadığı şifayı, onun görüngüleri üzerine yapılan araştırmalarla keşfedilen bu kutsal mekana gelen  birçok kişinin bulduğu söylenir. Aslında hayatı boyunca bırakın Selçuk’a gelmeyi Almanya dışına bile adım atmamıştır. Hal böyleyken nasıl oluyor da, vizyonlarıyla buranın yerini işaret ediyor? Burada elbette ruhani bazı çağrışımlar olduğu açık.

Alman rahibenin anlattıklarını not eden ve daha sonraları bir kitap haline getirerek basan Clemens Brentano isimli Alman ozan-şairin bu hikayede önemli bir yeri var tabii. Basılan kitap birçok kişi tarafından okunur. Fakat, ilginç olan bu araştırmayı yapma fikrinin o zamanın İzmir Lisesi müdürü olan Henry Jung’un aklına gelmesi. Kitabı dikkatle inceleyen Jung, yüzyıllardır Şirince’den her 15 Ağustos'ta buradaki rumların bir tür dini ritüel içinde Bülbül Dağı'na yürüdükleri gerçeğiyle harekete geçer. 15 Ağustos A. Catherine’e göre Meryem Ana'nın öldüğü gündür. Bülbül Dağı'nda (eski adı Panaya Kapulu) bulunan kalıntılar tam olarak rahibenin anlattıklarını doğrular vaziyettedir. Peki bu nasıl mümkün olabilir? Elbette bu sorunun yanıtını bulmak kolay değildir. Fakat burası 1891 yılında bulunduğunda bir hac merkezi olarak kayıtlara geçer. İnsanlar kafileler halinde buraya gelir ve şifa bulmayı diler, dualar ederler.

Buradan Hz. İsa’nın ölümü ve sonrasında Meryem Ana ve havari Aziz Yuhanna’nın Efes’e gelişine bakalım. Aslında bu konudaki bilgiler daha çok dini bazı referanslar üzerine oturur. Fakat Hz. İsa öldükten sonra, M.S 42 ile 48 yılları arasında buraya geldikleri bilgisi paylaşılır.Neden Aziz Yuhanna ile geldiği Yeni Ahit Yuhanna İncili'nde ilgili bölüme bakılınca anlaşılır. İsa’nın çarmıhının yanında annesi ve en sevdiği havari olan Yuhanna’ya dönerek, "Anne, işte oğlun!’’ ve "İşte, annen’’ dediği aktarılır. Bir anlamda onları birbirine emanet eder. Böylece Efes’e gelmeye karar verirler. Suriye üzerinden zorlu bir yolculuk sonunda ulaşılan yer burasıdır. Farklı bilgi ve söylemlere rastlamak mümkündür. Meryem Ana'nın hiç Efes’e gelmediği, Kudüs'te kalıp orada öldüğü gibi.

Selçuk merkezden yaklaşık 7 km uzaklıkta olan Eve ulaşmak için, Efes üst kapı girişini geçerek  Bülbül Dağı'na doğru, sağda sırasıyla Efes harabelerini, bronz Meryem Ana heykelini ve çam ağaçlarının eşlik ettiği yolu takip edin. Ormanın sol tarafta 2006 yılındaki yangında gördüğü tahribatı fark etmemek mümkün değil. Bu yangın sırasında, alevler Meryem Ana Evi’ne ulaşmak üzereyken rüzgarın yön değiştirmesi itfaiyecilerin işini kolaylaştırmıştır. Giriş ücretini ödedikten sonra bu sakin, huzurlu alanı keşfe başlayabilirsiniz.

Araç park alanından Meryem Ana Evi'ne doğru yürürken, bir hediyelik eşya dükkanı ve kafe geçilince sol üstte İsa’nın doğumu, temsili bir heykel grubu ile anlatılır. Sonra solda bir çukur görülür. Burası ile ilgili bilgiler biraz çelişkili olmakla birlikte vaftiz çukuru olduğu daha baskın bir bilgidir, diğer görüş sarnıç olduğu yönünde. Bilgi panolarını geçince ev görünür. M.S 1. yüzyıla tarihlenen kalıntıların üzerine orijinaline sadık kalınarak yapılan evin, etrafını çevreleyen kahverengi bir şerit vardır. Şeridin altı orijinal kalıntıları, üzeri sonradan yapılan bölümü oluşturur. Eve girişte, solda buraya sakat gelip yürüyerek çıkanların bıraktığı değnekler var, yani şifa bulanların. Papaların ziyareti anısına sunulan hediyeleri görmek mümkün. Girişin tam karşısında bronz bir Meryem Ana heykeli var. Bu heykelin 1. Dünya Savaşı sırasında kaybolduğu ve iki elinin kırııldığı anlatılır. Daha sonra arazide bir Türk askerinin bulduğu heykel eve teslim edilir. Çıkışta mum yakılan yerler görülür. Basamaklardan aşağı inince sağda kutsal kabul edilen su kaynağı ve dilek duvarı vardır. Saygı duyulan ve kutsallık atfedilen kişilerin dileklerin gerçekleşmesine aracılık etme inancı, Türk şaman döneminden kalan bir gelenektir. 
Artık bir Türk kahvesini hak ettiniz, Çınar ağaçlarının altında, kuş sesleri eşliğinde kahvenizin tadını çıkarabilirsiniz...