2016'da yazdığım yazıları sizlerle paylaşmaya devam ediyorum. O dönem öneri ve tespitlerimin şimdi de geçerliliğini koruyor mu, birlikte bakmaya devam edelim...
Günümüzde artık insanların hiçbir şeye vakti de sabrı da yok. Hemen sonuç istiyoruz. Bu, toplumumuzun öteden beri genel bir hastalığı olmakla beraber dijital çağın yarattığı hız merakının da bir sonucu. Uzun makaleler okumaya, birini uzun uzun dinlemeye kimsenin vakti de hali de yok. Okunmak ve dinlenmek istiyorsan en az kelime ile açık ve net biçimde yazmak-konuşmak zorundasın. Yoksa çöp! Bu yüzden ben de yazımı yeni çağın gereklerine uygun yazmak zorundayım, okunması ve anlaşılmam için.
Önceki yazıda CHP'nin kendi içinde bir değişimin içine girmesi gerektiğine dair girişi yapmıştım. Konuya girmeden önce önemli bulduğum bir açıklamayı yapmak zorundayım: benim durum üzerine yaptığım tespit ve önerilerim, bir merkezi yönetim (kişiler) eleştirisi değil, bir “sistem tartışmasıdır”. Zira CHP'nin bugün içinden çıkamadığı sarmalın nedeni ne Sayın Kılıçdaroğlu ve yönetimidir ne de üyelerdir. Zaten bu durum da sadece son 10 yılın değil 10 yılların problemidir.
Öncelikle sorunu net olarak ortaya koyalım: parti içinde 30-40 yıldır süregelen ve artık miadını doldurmuş siyaset yapma şekli. Sayın genel başkanın bile itiraf ettiği gibi “CHP’yi yönetmek Türkiye’yi yönetmekten zordur.” Peki, bu zorluğun nedeni nedir? Nasıl aşılır? Aslında bazı rahatsızlıkların herkes farkında ve bunlar parça parça dile getiriliyor. Kimi fısıltı halinde kimi de açık açık. Konumuz bunun doğru olup olmadığı değil. Bunları birleştirip resmi anlaşılır hale getirmek ve bir çözüme ulaşmak.
Antik Çağ filozoflarından Herakleitos "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" demiş ve değişimin mecburi istikametini vurgulamış. Çıkış noktamız da bu. Parti içinde 30-40 yıllık teamüller, siyaset mekanizmasını hantallaştırarak artık ne yazık ki partinin ve dolaylı olarak da ülkenin önünü tıkıyor. 1970’lerde 80’lerde geçerli olabilecek ve o dönem kitleleri hareketlendiren, kenetleyen kural ve uygulamalar, günümüzde partinin ihtiyacı olan birlik ve beraberliği oluşturması, onun akabinde hareketliliği yaratması için yeterli değil. Söz konusu dönemde ülkede bir parti içinde siyaset yapanların sayısı az, CHP içindeki üye profili ideolojik açıdan daha homojen bir yapıdaydı. Ancak günümüzde siyasete katılım sayısı arttı. Bunun akabinde CHP’ye yeni üye olanların, siyasete katılma nedenleri o yıllardan ve birbirlerinden faklılaştı, artık farklı üye profilleri var. Dolayısı ile “eski tüzük ve düşünce` yapısı ile bu “yeni topluluğu` yönetmeye ve harekete geçirmeye çalışmak elbette bir hayli zor ve hatta neredeyse imkânsız.
Toplum psikolojisi temelde çok değişmese de artık beklentiler farklı. Doğa kanunu, değişmeyen, yenilenemeyen yok olur. Halk, kuruluşun ve Atatürk’ün partisi olması nedeni ile CHP’sine hep sahip çıktı, iktidar yapmadı ama yok da etmedi. Ancak artık CHP’nin, halka sahip çıkma zamanı geldi. Aslında partinin tüm vaat ve söylemleri CHP’nin halkın güncel sorunları anladığını, dinlediğini ve çözümü de bildiğini gösteriyor. E sorun nerede? Sorun şu: artık halk bizi duymuyor mitini bırakalım. Halk, CHP nin vaatlerini duyuyor ve biliyor ama bunları yapabileceğine inanmıyor. Yani ortada bir “güven” problemi var. Aslında halk olarak günümüzde birbirimize karşı bir güven problemimizin var olduğunu itiraf etmeliyim. Ancak birbirine güvenmeyen toplum “birilerine” güvenme konusunda ortaklaşabilir. İşte o ortak nokta olmayı başardığınızda iktidar olursunuz. Halkın güvenini kazanmak, parti içinde birlik, beraberlik, adalet ve üyeler arası güveni sağlamaktan geçer. Yani halka, iktidarı teslim edebilecekleri güvenli ve adaletli bir yapı olduğunuz izlenimini vermek zorundasınız. Söylem yetmiyor icraatla göstermek lazım.
CHP içinde partililer arasında yeniden karşılıklı güvene dayalı bir ilişkinin kurulamaması ve partililerin içinde adalet hissinin tam gelişememesinin temel sebebi kongre süreçleridir. İlk çıkış noktası ise mahalle delege seçimleridir. Mahalle delege seçimleri gömleğin adeta ilk iliği gibi. İlki yanlış iliklendiği için geri kalan her şey de yanlış gidiyor. Kongre süreçlerinin parti içinde motivasyonu nasıl düşürdüğüne, enerjiyi nasıl tükettiğine, siyaseti nasıl hantallaştırdığına, üyelerde nasıl bir adaletsizlik ve yılgınlık hissi yarattığına ve toplamda oluşan tablo nedeni ile halkın gözünde partinin güven kaybetmesine ve bunlara dair çözüm önerilerine diğer yazıda yer vereceğim.