Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından İzmir'de düzenlenen 'Göç, Güvenlik ve Sosyal Uyum Bölgesel Üst Düzey Çalıştayları Ege Bölgesi Toplantısı'nda konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, dünyada 258 milyon göçmen olduğunu, bu rakamın 2000 yılından itibaren hızla artığını söyledi. Bakan Soylu, "Bugün ise ülkemizde bu meseleye kısaca 'Suriyeliler' diyoruz. Oysa denklemden Suriyelileri çıkarırsak veya 2011 yılındaki Suriye iç savaşı hiç çıkmamış olsaydı, hem bizim hem de dünyanın elinde yine göçle ilgili bir mesele olacağı gün gibi aşikârdır. Çünkü dünyada sosyal huzursuzluk, sadece bir tane değil. Terör ve şiddet sadece tek bir yerde yaşanmıyor. Ekonomik sıkıntı, fakirlik, gelişmiş ülkelerin diğerlerini ekonomik boyunduruk altında ezmesi, sadece dünyanın tek bir yerinde yaşanmıyor. Bugün sadece Venezuela'dan başka ülkelere kaçanların sayısı 4 milyona ulaşmış durumda" dedi.
Yakalanan düzensiz göçmenler arasında Afganistanlı, Iraklı, Orta Asya ülkelerinden ve adını duymadıkları ülkelerden gelen kişilerin olduğunu anlatan Soylu, "Keza bunun haricinde eski göç tecrübelerimiz var. 1980'lerin başında Bulgaristan'dan gelen soydaşlarımızla yaşadığımız bir göç tecrübesi var. O zaman da yerleşik toplumda, basında, bazı siyasi çevrelerde farklı sesler ve tepkiler yükselmişti. Keza 1961 yılında Almanya ile aramızdaki yaşadığımız, daha doğrusu Almanya'nın yaşadığı bir göç tecrübesi var. Karşılıklı imzaladığımız bir anlaşma çerçevesinde, 1961 ve 1973 yılları arasında 'misafir ve göçmen işçi' olarak tanımlanan 599 bin vatandaşımız Almanya'ya göç etti. Almanya'nın bu meseleye dair en küçük bir politikası yoktu. Çünkü anlaşmadaki bir maddeye göre aslında 5 yıllığına gitmişlerdi. Ancak göçün kendi dinamikleri ve kendi gerçekleri vardı. Birinci kuşak Türkler de kendilerini Avrupa'ya ait hissedememişlerdi. Bu politikaları ancak ikinci ve üçüncü kuşakta uygulayabildiler. Bugün Almanya'da çifte vatandaş olanlar dahil yaklaşık 3 milyon Türk var" diye konuştu.
'VEKALET SAVAŞLARININ SEBEBİ BİZ DEĞİLİZ'
Bakan Soylu, göç konusunun sadece Türkiye'ye ait değil küresel mesele olduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Bu tür toplantılarda zaman zaman küresel göç rakam konuşuyoruz. Esasında rakam bir sonuç. Salondaki herkes, 21'inci yüzyılı böyle bekliyor muydu merak ediyorum. Avrupa'nın oluşturduğu atmosfer aslında tüm insanlığı bir umuda, barışa, tüm insanlığın problemleriyle ilgilenebilecek yapılaşmaya doğru evriliyordu. Bugün durum böyle mi? 40 yıllık perspektiften bahsediyorum; sınırla açılmış, Avrupa içinde pasaport neredeyse ortadan kalkmış, böyle bir modelleme mümkünken Londra merkezinde, Paris sokaklarında, dünyanın birçok gelişmiş ülkelerin şehirlerinde, metrolarda, alışveriş merkezleri önlerinde özel hareket polislerin bulunduğu, ağır silahların teşhir edildiği bir dünya tablosu ile karlı karşıyayız. Bu da bir sonuç. Afganistan'da, Pakistan'dan sağlığa erişmek, gıdaya erişmek, eğitime erişmek, adalete erişmek, Asya'dan Afrika'ya ve dünyanın birçok bölgesinde gelir eşitsizliğinin sürekli arttığı ve bu dengenin bir türlü oturtulamadığı 21. yüzyıl ilk çeyreğini yaşıyoruz. Bir dünya savaşı yaşamadık, yaşamıyoruz. 1. ve 2. Dünya Savaşı'ndan sonra 3. Dünya Savaşı görmedik ama vekalet savaşlarında dünyanın kaybı, 1. ve 2. Dünya Savaşı'ndan daha çok bir maliyetle karşımızda. Bütün hissedarların göç yollarını tetiklemesi ve göçü tetiklemesi, bunun karşılığında son 400 yıldır dünyaya egemen olduğunu iddia eden Avrupa'da yükselen yabancı düşmanlığı hiçbirimizin gözünden kaçmıyor. Vekalet savaşlarının sebebi biz değiliz."
'DÜNYADA ZORLA YERİNDEN EDİLMİŞ 70,8 MİLYON İNSAN VAR'
Avrupa Birliği'nin (AB) göç konusunun farkında olmadığını savunan Soylu, şöyle konuştu:
"Emperyalizm, acımasız bir şekilde sömürdüğü ülkelerin yerine yeni bir durum ikame edebilmek için radikalleşmeyi istismar etmektedir. Bugün dünyada radikalleşme varsa sebebi emperyalizmdir. El Kaide, PKK, PYD'yi biz üretmedik; Amerika üretti. DEAŞ'ı biz üretmedik. Amerika ve Batı'nın maalesef acımasız politikaları üretti. Milyonlarca insan Afganistan, Pakistan ve Asya içlerinden Türkiye'ye ve Avrupa'ya birçok riski göz önüne alarak kaçakçılara, bazen terör örgütlerine teslim olarak bir yerden bir yere gitmek istiyor savaştan kaçmak için. Sadece Asya içlerinden değil, Afrika'dan göç rotası ile beraber dünyanın birçok noktasına Akdeniz gibi, Türkiye gibi göç rotalarını kullanarak ulaşmak istiyorlar. Venezuela'dan Kolombiya'ya 4 milyon insan gidiyor. Meksika'dan Amerika'ya, Hindistan'dan Yeni Zelanda ve Avustralya'ya, Doğu Avrupa'dan Batı Avrupa'ya. Bunların hepsinin sebebi biz miyiz? Dünyanın bugünkü sisteminin bunu yönetemediği apaçık bir gerçektir. Göç konusunda BM'nin bakışı bir nebze daha insanidir ama AB hem durumun farkında değil hem de bununla yüzleşecek cesareti, bilgisi, isteği söz konusu değildir. Durum budur. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Vekalet savaşlarının yaşandığı, gelir eşitsizliğinin insanın her noktasına dokunduğu tablonun sonucu milyonlarca rakamlarla bizi karşı karşıya bırakmaktadır. Dünyada zorla yerinden edilmiş 70,8 milyon insan var. Bu dengesizlik devam ettiği sürece, bu vekalet savaşları tiyatrosu, gelir eşitsizliğine gelişmiş ülkeler duyarsız kalındığı sürece devam edecek. Çok bilinmeyenli denklem değil. Eğer kaynak ülkelerine yönelik iyileştirme programları uygulanmazsa kaynak ülkeleri ile ilgili düzensiz göç değil düzenli göçe yönelik ciddi adımlar atılma konusunda dünya tarafından bir irade ortaya konulmazsa dünyanın tamamı göç tarlasına dönecektir."
'BAŞINDAN BERİ EN DOĞRU VE STRATEJİK POLİTİKA'
İçişleri Bakanı Soylu, göçmen politikası konusunda Türkiye'nin en başından beri doğru ve stratejik politika izlediğini belirterek, şunları söyledi:
"Vizyoner olmayan yöneticilerin, sadece önündeki 5 yıllık siyasi geleceğini düşünen yöneticilerin insanlıktan nasibini almamış medeniyetinin kendilerini var etmeyi mecbur ettiği, zorladığı değerlerden arınmış yöneticilerin ürettiği bu dünyada bundan başka hiçbir sonuç olmayacağını söylemek istiyorum. 200 bine yakın Afganlı sadece bugün Türkiye'de var. 70 bine yakın Pakistanlı kaçan göçmen olarak bu yıl Türkiye'ye geldi. Asrımızın en yakıcı meselelerinden biri budur. Bu mesele rutini normal bakmak, dünyanın bu meselelere bakmaktan imtina ettiği bir dönemde bizi yalnızlaştırır. Bu meseleyi seferberlik hali olarak ele almak, belki de Türkiye'nin en başından beri yaptığı en doğru ve stratejik politikadır. Bütün Avrupa'da ve muhataplarıma meselenin sadece Suriye olmadığını, Pakistan, Afganistan meselesinin de göç akımının en önemli ayaklarından biri olduğunu söylememe rağmen anlamış değiller. Ta ki Yunanistan'a geçenlerin yüzde 50'sinden fazlasının Afganlı olduklarını anlayana ve görene kadar. Biz 2011'de Suriye iç savaşı ile karşı karşıya kaldığımız andan itibaren bir göç stratejisi ve belgesi ortaya koyduk. Biz bu konuya uzak değiliz. Yıllarca Musevilere ev sahipliği yaptık. Sadece insan olduğumuz için. Naim filmini izlediniz mi bilmiyorum. 7 yılda ilk kez film seyrettim. Orada yaşananlar, anlatılanlar o dönemin genç bir siyasetçisi olarak hatırlıyorum. Gençlik kollarındaydım, rahmetli Demirel İstanbul'da bir konuşma yaptı, 'Türkiye kaldıramaz böyle bir maliyeti' dedi. Türkiye bunu fırsata çevirdi, şimdi onların her biri bizim büyük zenginliğimiz. Bu yüzden ilk refleksi ortaya koyabildik."
'SAVAŞI ÇIKARAN BİZ DEĞİLİZ'
Suriye'deki iç savaşı Türkiye'nin çıkarmadığını ama maliyetleri ve sonuçlarıyla karşı karşıya kaldığını vurgulayan Bakan Soylu, şöyle devam etti:
"Sürekli eleştiriliyor Tayyip Erdoğan. Ne için eleştiriliyor? Sırtımızı mı dönseydik? Ne yapacağız, kişi başı gelir seviyemiz 1500 dolardan 10 bin dolara çıktı, diye sınırın öteki tarafındaki kardeşlerimizi unutacak mıyız? Mahallede yaşarken büyüklerimiz komşusunun başına gelen olayda sırtını mı döndü, bize öyle mi öğretti? Büyük bir problemle karşı karşıya dünya. Sadece biz değiliz. Öyle dünyanın sorunlarını coğrafyamıza yıkmak, sorun ve uğraş alanlarını bu coğrafyamız içerisinde barındırmak ve kendilerini bundan yoksun bırakmak gibi bir politikanın artık sona erdiğini buradan iletmek istiyorum. Yeni bir dönem yaşıyoruz. İlk kez sorunların bizim coğrafyaya yıkıldığı bir dünya değil. Dikkat ederseniz sorunlar artık onların alanına yıkılmaya başlıyor. Eskiden güneydeki terör koridoru meselesi sadece bizim meselemizdi. Şimdi kimse kusura bakmasın hem Amerika hem Rusya hem Avrupa'nın meselesi. Demek ki ilgilenmek durumundalar. Petrollerden, yeraltı kaynaklarından istifa et, sonra Türkiye gibi ülkeler problemler uğraşsın, sen kendini problemlerden hariç tut. Yangının kendine sirayet etmemesinin teminini yapmaya çalışıyor. Yeni bir dönem yaşıyoruz. Bu dönem sorumluluklarımızın tamamen iyi yönetişimin ortaya konulması gereken, iyi bir entegrasyonun ve koordinasyonun ortaya konulması gereken, eğer aksarsa maliyetlerinin geçen yüzyıl maliyetlerinden çok daha büyük şekilde önümüze geleceği bir dönemin içindeyiz. Göç meselesine ülkemizde sadece Suriyeli meselesi olarak bakıyoruz. Denklemden Suriyeliler çıkarırsak veya Suriye iç savaşı hiç yaşanmamış olsaydı hem bizde hem de dünyada göç meselesi olacaktı. Dünyada sosyal huzursuzluk, terör ve şiddet tek bir yerde yaşanmıyor. Ekonomik sıkıntı, fakirlik, gelişmiş ülkelerin ekonomik boyunduruğu altında ezilmesi sadece dünyanın tek bir yerinde yaşanmıyor. Yakaladığımız düzensiz göçmenler noktasında Afganistan, Irak, Orta Asya ülkelerinden, Afrika'nın adını duymadığımız ülkelerinden gelen insanlar var."
'AVRUPA'NIN CİCİ SOSYETESİ DEĞİL BİZ KARŞI KARŞIYA KALIYORUZ'
İçişleri Bakanı Soylu, göçü insani şekilde durdurmak, dünya ölçeğinde kabul edilebilir seviyeye getirmek için kaynaklık eden ülkelerde huzur ve istikrarı sağlamak gerektiğini dile getirerek, şunları söyledi:
"Suriye meselesi farklı sonuçlar doğurur, geri dönüşler artar, güvenli bölge oluşturmanın meseleye katacağı farklı boyutlar olur. Orada siyasi istikrarın sağlanmasının, terör örgütlerinin oralardan temizlenmesinin farklı etkileri olur. Mesela Türkiye bugün bir yandan göçü yönetmeye çalışıyor, bir yandan bölgede istikrarın ve huzur ortamının tesisi için çalışıyor. Zeytin Dalı, Barış Pınarı Harekatı olmasaydı komşularınız kimler olacaktı; düşünün. Bir devlet kurmak istiyorlar. İran, Türkiye, Irak ve Suriye. Kim yapmak istiyor bunu? Bir terör örgütü. Buna müsaade mi etmeliyiz? Dedelerimiz, kahramanlarımız bize nasıl bakarlar? Biz kanımızı döktük bunun için. Torunlarımız bizi nasıl görür? Büyük bir sorumluluk içindeyiz. Cudi'de geçen 2 ton sevk edilmek üzere bulunan patlayıcı bulundu. Bir şehrin her ilçesini havaya uçurabilecek kadar. Neyle karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Bu patlayıcıları bunlara biz vermedik. Barış için verdiklerini söylüyorlar. Zaten dünyada zaten kim ne halt yiyorsa barış için, kardeşlik için yapıyor. Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekatı alanında şu an 1,5 milyon insan yaşıyor. Kendileri yönetiyor, kendileri üretiyor. Biz sadece onlara danışmanlık yapıyoruz. Okullar, hastaneler, adalet, emniyet çalışıyor. Bizim bakışımızla batının sözde bakışı arasında çok ciddi bir fark vardır. Biz hiçbir zaman sömürgesi millet olmadık, olmayacağız da. Türkiye'de Suriyeli sığınmacıların aldığı eğitim 95'lere vardı. Dünyada 60'ı geçen yoktur. Eğitimden sağlığa, işinden meslekleşmeye, sosyal politikalardan tüm hayatın alanlarına kadar gerçekleştirmek için Türkiye 2011 yılının ilk gününden itibaren önemli bir politika ortaya koyuyor. Türkiye'de kim varsa yabancı, hepsinin biyometrik bilgileri bizde. Avrupa, Amerika peşimizde koştu 'Bu bilgileri verin' diye. Bir problem var; dünya bunu diplomatik meselesi olarak görüyor. Burada ülke çıkarı değil insanlık çıkarı var. Batı'nın anlamadığı budur. Batı, kendi ülke çıkarı ve insanlık çıkarı arasında karar verdiğinde çözülecek. Her şeyi euro ve eolar gördükleri için, kendi medeniyetlerine put şeklinde baktıkları için bugün yanılıyorlar. Bunları söylüyorum, çünkü Ege Denizi'nde ölen insanların ve çocukların sayısı 2 bini buldu. Buna 'dur' dememiz lazım. Suçsuz, günahsız ve masum çocuklar. Dünya çiçek böcek dünyası değil. Bu tabloların hepsiyle karşı karşıya kalıyoruz; Avrupa'nın cici sosyetesi değil, biz karşı karşıya kalıyoruz. Göçü insani şekilde durdurmak, dünya ölçeğinde kabul edilebilir seviyeye getirmek istiyorsak göçe kaynaklık eden ülkelerde huzur ve istikrarı sağlamamız şarttır."
'GEÇEN YIL 268 BİNLE TAMAMLAMIŞTIK, CUMA RAKAMI 405 BİNDİ'
Bakan Soylu, PKK, PYD ve DEAŞ'ın etkinliklerinin bitirilmediği sürece göçü durdurmanın veya tersine çevirebilmenin mümkün olmadığına dikkat çekerek, "Hem 'göç olmasın' deyip hem de terör örgütlerine para ve silah verirseniz bunlar daha çok konuşulur. Türkiye göç yönetiminde samimidir. Çünkü terörle mücadelede ciddidir. Bizim burada yaptığımızı özetlersek bu bölgelerde huzur ve güveni sağlayıp oraya bir geri dönüş sağlamaya çalışıyoruz. Kısmen böyle bir akış oluşturduk. Mesela şu an için ülkelerine geri dönen Suriyeli mülteci sayısı 370 bin. Birileri yeterli bulmayabilir ama önemli olan, bu akışın bir şekilde vücut bulmuş olmasıdır. Öte yandan çok ciddi bir düzensiz göçmen baskısı altındayız ve bu durum giderek artıyor. Geçen yıl 268 binle tamamlamıştık, cuma rakamı 405 bindi şimdi 420-430 bin. Uyum politikamızı eleştirenler var. 2011'den beri net stratejimiz var. Kayıt altında sınır içi ve dışında dünyanın parmağını ısırdığı kampları tesis ettik. Hem kendi hem bizim dillerimizle oluşturmaya çalıştık. Her çocuğun ve ailelin sağlık takibi yaptık. Kamp içi ve dışında eğitim politikası dizayn ettik. Uyumun en önemli ayağı dildir. Yeterli mi? Elbette yapmamız gereken çok iş var ve yapıyoruz da" diye konuştu.
ARAPÇA TABELALARIN KALDIRILMASI
Arapça tabelaların kaldırılmasına yönelik de konuşan Bakan Soylu, "Arapça tabelaları neden kaldırdığımızı soruyorlar. Sebebi uyum politikasının bir parçası. TSE'nin kuralı var ona göre yapıyoruz. Bunu uyumlaştırmak için yapıyoruz. Her şeyi siyasallaştırmaya o kadar alışmışız ki 7-8 seçim olunca gak siyaset guk siyaset. Bunu bir kenara bırakalım. Üretmeye, herkesin daha fazla kendi sorumluluğunu yerine getirmeye çalışan dönemi hep birlikte kucaklamak zorundayız. Ve başardık. Tabelalarının dediğimiz orana gelmesinde yüzde 98 başarı yakaladık. Başarmasaydık; geçen bir vilayette bir çocuk cinsel tacize uğradı. Hemen dediler ki 'Suriyeliler yaptı'. Kendini bilmezce Suriyeli dükkanları tabeladan tanıyarak paramparça ettiler. Sonra Suriyeli çıkmadı, cezaevinden izinle gelmiş yerleşik insan çıktı. Bu dünyanın öteki dünyası da var" dedi.
Bakan Soylu, göç meselesinin önyargılara, manipülasyonlara, provokasyonlara ve korkulara açık alan olduğunu da dile getirerek, şunları kaydetti:
"Mesela göç konusunda yerleşik toplumlarda sıklıkla verilen tepki, göçle birlikte asayişin bozulduğu veya suç oranını arttığı yönündedir. Oysa yapılan pek çok araştırmaya rağmen göç ve suç oranı arasında pozitif bir ilişkiye rastlanabilmiş değildir. Ülkemizde de Suriyelilerin karıştığı suç oranı, ortalama bir Türk vatandaşın yarısı kadardır. Bunu rakamlardan ve olay raporlarından açıkça görüyoruz. Bunların da büyük çoğunluğu kendi aralarındaki veya aile içinde yaşanan olaylardır. Karşımızda, ışık hızıyla provokasyon üretmeye hazır, deyim yerindeyse fitne için eli klavyede, birtakım insanlar var. Bunlar arasında bilinçli, organize yapılar da var. Şu an mücadele ettiğimiz FETÖ ve PKK terör örgütleri gibi örgütlerin bu noktada görevlendirdiği kişiler ve ekipler var. Fakat daha da önemlisi konunun bu hassasiyetini sorumsuzca kaşıyan, günlük siyasi kaygılarla gelişigüzel açıklamalar yapan ve bu fitne gruplarına alan açan, zemin hazırlayan kişiler var" dedi.