Yaşamakta olduğumuz gerçeklerin acımasızlığı ve hoyratlığı karşısında nefes alabilmek için sanata sığınmak istiyor insan...
Tuvaldeki renklerin arasında kaybolmak...
Roman kahramanlarıyla başka hayatlara yolculuk yapmak....
Bir şiirin dizelerinde, bir şarkının sözlerinde huzuru hissetmek istiyor...
Nietzsche, “Doğrular yüzünden ölmemek için elimizde sanat var… Sanat nasıl mı doğar? Bilgiye karşı bir deva, bilime karşı bir panzehir olarak doğar. Yaşam, ancak sanatın yanıltmaları sayesinde yaşanabilir hale gelir” demiş.
Toz duman arasında göz gözü görmüyor…
Bilgi gerçeklerin karmaşasında deva olmaktan çıkmış durumda…
Bilim ise kapı arkasına sıkıştırılmış gerekli olduğunda kullanılacak bir eşya misali...
Bilim göç ediyor...
Sanat göç ediyor...
İnsanlık göç ediyor...
Hayat damarlarımızdan kopan kopana...
Bu karmaşada insan bir dosta sığınır gibi sanata sığınmak istiyor…
Doğrular yüzünden ölmemek için…
Yaşanabilir bir hayat için…
"Sanat, düşünebilen, gerçeği görebilen, toplumu anlayabilen insanların işidir" demiş Lev Tolstoy,
Gerçeklerin ortasında, gerçeği göremiyoruz...
Birilerini anlamaktan çok uzaklara düştük...
Düşünebilmek kimi için ızdırap, kimi için gerek duyulmayan bir şey oldu…
Düşünmeyi gereksiz bulanların ızdırabı da düşünebilenlerin omzuna yüklenmişken toplumu anlamak anlamsızlaşıyor.
Yakılan ormanları....
Doldurulan dereleri....
Müsilaj basan denizleri...
Kesilen ağaçları...
Yok edilen doğayı….
Öldürülen kadınları…
Alçaklığın en alçağını yaşayan çocukları ve hayvanları...
Yoksulluğun pençesinde yaşam savaşını kaybeden insan hikayelerini yok saymadan....
Sanata sığınma zamanı…