GÜNCEL POLİTİKA YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ SPOR MAGAZİN RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Güncel
11 Eylül 2025 Perşembe 14:49

Kan donduran olaylar sonrası flaş çağrı: İzmir pilot il olsun

İzmir'de 16 yaşındaki bir çocuğun iki polisi şehit etmesi, yine 16 yaşındaki bir başkasının Menemen'de babasını öldürüp annesini yaralaması kamuoyunu sarsarken, Av. İsmail Ferhat Kaplan suça sürüklenen çocukların rehabilitasyon süreçlerine dair önemli açıklamalarda bulundu. Kaplan, "Devlet, sivil toplum ve yerel yönetimlerin iş birliği gerekiyor. İzmir gibi büyük şehirlerde pilot projeler başlatılabilir" dedi

Türkü ERBİL/SONKALEİZMİR- İzmir'de 8 Eylül Pazartesi günü Balçova Salih İşgören Polis Merkezi'ne pompalı tüfekle saldırı düzenleyen 16 yaşındaki saldırgan iki polisi şehit ederken, aynı gün Menemen'den de kan donduran bir haber geldi. Ailesi ile beraber dışarıya çıkmak istemeyen 16 yaşındaki saldırgan bıçakla babasının yaşamına son verirken annesini de ağır şekilde yaraladı.  12-18 yaş arasındaki çocukların sık sık şiddet olaylarıyla gündeme gelmesi suça sürüklenen çocuklarla ilgili derin endişeleri gündeme getirdi.  SONKALE'ye konuşan Avukat İsmail Ferhat Kaplan, suça sürüklenen çocukların rehabitiasyon süreçlerine dair önemli açıklamalarda bulundu. Çocukların suç işleme potansiyellerindeki çevresel faktörlerin önemine de değinen Kaplan, yerel yönetimlerin önemine vurgu yapıp “İzmir pilot il olsun” çağrısı yaptı.

(Avukat İsmail Ferhat Kaplan)

"CEZADAN ZİYADE REHABİLİTE"

'Suça sürüklenen çocuk' söyleminin Türk Ceza Kanunu'na göre karşılığını aktaran Avukat İsmail Ferhat Kaplan, "5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu kapsamında “suça sürüklenen çocuk”, 18 yaşını doldurmamış ve bir suç işlediği iddia edilen ya da suç mağduru olan çocukları ifade eder. Bu kavram, çocuğun suçu kendi iradesiyle işlemekten çok, çevresel, sosyal veya ekonomik faktörler nedeniyle suça yönlendirildiğini vurgular. Çocuk Koruma Kanunu, bu çocukların cezalandırılmasından ziyade korunmasını, rehabilite edilmesini ve topluma kazandırılmasını hedefler. Bu nedenle, suça sürüklenen çocuklar için özel yargılama usulleri, örneğin çocuk mahkemeleri, koruyucu tedbirler uygulanır. Burada Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'yle de koruma altına alınmış olan çocuğun "üstün yararı" kavramı dikkat çekicidir. Çocuk toplumun önemli bir parçası ve gelecek nesillerin temsilcisi olarak değerlendirilmiş ve bu sebeple cezalandırılması gereken bir noktadan ziyade rehabilite edilmesi ve eğitilmesi gereken bir noktada konumlandırılmış. Elbette bu hususun da suiistimal edildiği durumlarla karşılaşılmakta ve bu konuya ilişkin eleştiriler de son dönemde yükselmekte" ifadelerini kullandı. 

"CİDDİ EKSİKLİKLER BARINDIRIYOR"

Türkiye'deki çocuk suçluluğunu önlemeye yönelik mevcut hukuk sisteminin yeterliliğini değerlendiren Kaplan, "Mevcut sistem Çocuk Koruma Kanunu ve ilgili yönetmeliklerle çocuk suçluluğunu önlemeye yönelik önemli bir çerçeve sunuyor. Çocuk mahkemeleri, sosyal hizmet uzmanlarının çalışmaları ve alternatif çözüm yollarıyla yani; uzlaştırma, kamu hizmetine yönlendirme gibi mekanizmalar, cezalandırmadan çok rehabilitasyonu önceliyor ancak sistemin işlevselliği uygulamada ciddi eksiklikler barındırıyor" diye konuştu. 

"CEZALANDIRMA MERKEZİ GİBİ İŞLİYOR"    

Türkiye'de çocuk mahkemelerinin sayısı ve uzmanlaşmış personel eksikliğinin, özellikle büyük şehirlerde dava süreçlerini yavaşlattığının altını çizen Kaplan, "Çocuk ıslahevleri ve eğitim evleri, rehabilitasyon odaklı olmaktan çok cezalandırma merkezleri gibi işleyebiliyor. Bu tesislerdeki altyapı ve uzman personel yetersizliği, çocukların topluma kazandırılmasını zorlaştırıyor. Çocukların suça sürüklenmesini önlemek için aile ve çevre koşullarını iyileştirecek sosyal hizmetler sınırlı. Kurumlar arası koordinasyon eksikliği önleyici politikaların etkinliğini azaltıyor" dedi. 

"SUÇ ÖRGÜTLERİNİN APARATI..."

Tarikatlar ve suç örgütleri gibi yapıların çocukların hayatında kritik bir rol oynadığını belirten Kaplan, "Muhakeme yeteneği henüz bir yetişkininki kadar güçlü olmayan çocukların bu tür yapılarda hem istismara uğrama ihtimali oluşmakta hem de gelecekte bu çocukların farklı amaçlar uğruna hayatlarını kaybettikleri, suça sürüklendikleri ya da başka türlü sakıncalı sonuçlarla karşılaştıkları bilinmekte. Özellikle dezavantajlı bölgelerde doğan çocukların suç örgütlerinin bir aparatı haline gelmesinin önlenmesi çok büyük bir öneme sahip. Zira Türk Ceza Kanunu'nun 31'inci maddesinde yaş küçüklüğü açıklanmış. Bu '12 yaşın altındaki kişilerin ceza sorumluluğu yoktur' denilerek cezalandırılmayacaklarını açıklamıştır. Bu çocuklar için ancak çocuklara özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanabileceği hüküm altına alınmış. Bunun yanında 12-15 yaş arasındaki çocukların işledikleri suçlar için ayrı 15 yaşını doldurmuş olup 18 yaşını doldurmamış olan çocuklar için ayrı düzenlemeler ve cezalardan indirim yapılması ile ilgili düzenlemeler yer almakta. Bunlar elbette çocukların yararına düzenlemeler olarak görülebilir. Çocukları suç örgütlerinin bir aparatı haline getirmenin de önüne geçilmesi bir zorunluluk. Sonuç olarak, hukuk sistemi teoride iyi niyetli bir çerçeve sunuyor, ancak uygulama eksiklikleri nedeniyle yeterince işlevsel değil. Daha fazla kaynak, uzmanlaşma ve kurumlar arası iş birliği gerekiyor" açıklamalarında bulundu. 

"BÜYÜKŞEHİRLERDE PİLOT PROJELER BAŞLATILABİLİR"

Çocukların suça yönlenmesini önlemek amacıyla hukuk sistemi dışında bazı mekanizmaların da devreye girmesi gerektiğini dile getiren Kaplan, yerel yönetimlerle iş birliği vurgusu yaptı. 

Kaplan şunları kaydetti: 

"Hukuk sistemi dışında çok boyutlu bir yaklaşım değerlendirilmeli. Okullarda, özellikle riskli bölgelerde, sosyal beceri ve çatışma çözme eğitimleri yaygınlaştırılmalı. Erken yaşta değerler eğitimi, empati ve öfke kontrolü gibi konular müfredata entegre edilmeli. Meslek edindirme programları, çocukların ekonomik nedenlerle suça yönelmesini engelleyebilir. Aile odaklı sosyal hizmet programları güçlendirilmeli. Risk altındaki çocuklar ve aileleri için düzenli takip, danışmanlık ve maddi destek sağlanmalı. Sosyal hizmet uzmanlarının saha çalışmaları artırılmalı ve yerel yönetimlerle iş birliği yapılmasının önü açılmalıdır. Suça karışmış çocuklar için bireyselleştirilmiş rehabilitasyon programları geliştirilmeli. Psikolojik destek, mentorlük ve topluma yeniden entegrasyon odaklı projeler etkili olabilir. Çocuk ıslahevleri yerine, Avrupa’daki gibi açık rehabilitasyon merkezleri kurulmalı. Medya ve sivil toplum kuruluşları, çocuk suçluluğunun kök nedenlerini; yoksulluk, eğitimsizlik, aile içi şiddet gibi... Vurgulu kampanyalar düzenlemeli. Toplumun çocuklara yönelik damgalayıcı tutumları azaltılmalı. Okul öncesi dönemde risk altındaki çocuklar tespit edilmeli ve koruyucu aile veya sosyal destek programlarıyla desteklenmeli. Bu mekanizmalar, ancak devlet, sivil toplum ve yerel yönetimlerin iş birliğiyle etkili olabilir. İzmir gibi büyük şehirlerde pilot projeler başlatılabilir."

"SEBEPLER OLDUKÇA DERİN" 

Adalet Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün verileri son yıllarda çocuk suçluluğunda ve özellikle şiddet içeren suçlarda artış olduğunu gösterse de bu artışın boyutu ve nedenleri tartışmalı" diyerek açıklamalarına devam eden Kaplan, "Yoksulluk, aile yapısındaki bozulmalar, eğitim sistemindeki aksaklıklar ve pandemi sonrası sosyal izolasyon, çocukların suça yönelmesini tetiklemiş olabilir. Özellikle çeteleşme ve madde bağımlılığı gibi faktörler, şiddet suçlarını artırıyor. Türkiye’de çocuk suçluluğuna dair kapsamlı ve düzenli analizler sınırlı. Bu konudaki bilimsel çalışmaların güçlenmesi gerekmekte. Çocuk suçluluğunda bir artış mevcut ve bunun altında yatan sebepler oldukça derin. Şiddet içerikli oyunlar, sosyal hizmetlerdeki yetersizlik, eğitim politikalarındaki aksaklıklar, tarikat ve benzeri yapıların da illegal olarak yürüttüğü ve olağanüstü güç kazandıkları mekanizmalar ve bu mekanizmalarla bağlantılı birçok konu da mevcut. Çocuk suçluluğunun yalnızca hukuki bir mesele olmadığını, aynı zamanda sosyal adalet, eşitlik ve eğitim politikalarıyla doğrudan bağlantılı olduğunu vurgulamak isterim. İzmir’de, özellikle dezavantajlı bölgelerde, tüm kurumların hem koordineli hareket etmesi hem de daha hassas ve aktif rol alması gerektiğini düşünüyorum" ifadelerini kullandı.