İzmir Tabip Odası, ‘Covid-19’da Son Durum’, ‘Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinin yürürlüğe girmesinin birinci yılı’ ve ‘Sağlıkta katılım payı’ konularıyla ilgili bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıya, İzmir Tabip Odası Başkanı Süleyman Kaynak, Dr. Yüce Ayhan, Dr. Serkan Şen ve Dr. Haldun Öniz katıldı.
İzmir Tabip Odası Başkanı Süleyman Kaynak, pandeminin son 4 aylık dönemde sönümlenme gösterdiğini, yoğun bakım ve vefat sayılarında azalma olduğunu ancak bunun "salgının sona erdiği" anlamı taşımadığını vurguladı. Kaynak, "Son günlerde farklı ülkelerden gelen laboratuar bilgilerine dayanan verilere bakılacak olursa , BA4 ve BA 5 ile BA 2-12-1 varyantlarının, daha agresif seyredebileceği yönünde bazı paylaşımlar bulunmaktadır. Bunların hem daha kolay bulaş yapması ve hem de alt solunum yoluna inme özelliği taşıması, tekrar Covid-19 ‘un ciddi seyirli klinik tabloları ile karşılaşılması endişesi yaratmaktadır" dedi.
ÇOCUKLAR, YAZ TATİLİNDE AŞIYA
Türkiye'de halen 5- 11 yaş grubunun aşılı olmadığına işaret eden Kaynak, şunları söyledi:
"Bu nedenle bu yaş grubunun okul tatili içinde belli bir programla aşılanmaya alınması, kışa dönüşen günlerde yeni Covid ataklarının ortaya çıkmasında ciddi bir önlem olabilir. Bunun yanısıra riskli grupların yeniden değerlendirilmesinin önemine dikkati çekmek isteriz. Ayrıca, aşı programının şu anda bir çok ülkede durdurulmuş olduğu ve ülkemizde de durdurulmuş olduğu görülmektedir. İnaktif aşıların yeni varyantlara etkisinin çok az olması ve ülkemizde inaktif aşıların daha yaygın kullanılmış olması, aşılama konusunda, özellikle yeni varyantlar açısından yeni bir dikkat sarfedilmesini gerekli kılmaktadır. mRNA aşılarının yeni varyantlara karşı daha fazla koruyucu olması ve özellikle önümüzdeki dönemde olası yeni varyantlara karşı, mevcut ya da yeni geliştirilen mRNA aşılarının, yeterli ısmarlama ve stok çalışmalarının planlanması uygun olacaktır. İnaktif aşıları yapılmış olanların, mRNA ile idamesinin sağlanmasının daha yüksek koruyuculuk bakımından bazı avantajları olduğuna ilişkin görüşler ağırlık kazanmaktadır."
"HAC ZİYARETLERİNE DİKKAT"
Kaynak, hac ziyareti dönüşlerinde alınması gereken önlemlere de işaret ederken, "Çok farklı ülkelerden gelen insanlarla karşılaşılan bu süreçte, sadece hac adaylarının korunması değil, onların taşıyıcı olarak ülkemize hastalık taşımaları olasılığına karşı da önlem alınması zorunludur. Bu konuda, aşılama ve dönüşte en az 7 gün karantina olanaklarının hazırlanması ve PCR tetkiklerinin uygulamaya alınmasının gerekli olduğunu düşünmekteyiz" dedi.
"MESAFEYİ KORUYAMIYORSAK MASKEMİZİ TAKALIM"
Turkovac aşısı konusuna açıklık getirilmesini ve mesafenin korunamadığı durumlarda maske uygulamasının devam etmesini isteyen Süleyman Kaynak, şunları söyledi:
"Turkovac aşısının da inaktif aşı biyobenzeri olarak, son durumu hakkında açıklama yapılması gerekmektedir. Zira bu alanda uluslararası ya da ulusal planda hakemli dergilerde yayımlanmış faz-3 çalışmasına ilişkin bir veri görünmemektedir ve bu durumda, tek başına bu aşıya bağımlı bir aşı politikasını planlanmasının yeterli ve güvenli bağışıklık temin edemeyeceği şüphesini canlı tutmaktadır.
Maskenin kaldırılması, esas olarak kişisel korunma önlemleri olan hijyen – mesafe – maske üçlüsünün en önemli bölümünün ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. Hijyen zaten hayatımızın önemli bir parçasıdır ve hiç vazgeçilmeyecek bir uygulamadır. Bunun eğitiminin tekraren her yaş grubuna verilmesi ve ilgili malzemelerinde her alanda uygun şekilde ve hatta devlet güvencesi ile sağlanması uygundur. Maske ise mesafenin korunamadığı, ulaşım, sağlık kuruluşları, kalabalık devlet daireleri ve AVM gibi insanların yakın mesafede bulunmak zorunda kaldıkları alanlarda 'mesafeyi koruyamıyorsak maskemizi takalım' sloganı ile devam ettirilmesi gerekmektedir. Bunun özellikle önümüzdeki günlerde, ulaşım ve seyahat süreçlerinin olağanüstü artacağı bayram dönemi için özellikle tekrar ve hassasiyetle gündeme getirilmesi ve kamu otoritesinin bu konuda acilen gerekli açıklamaları yaparak maske zorunluluğunun tekrar konulmasını sağlaması gerekmektedir."
"TÜİK'İN ÖLÜM İSTATİSTİKLERİNİ AÇIKLAMAMASI ŞÜPHELİ"
Kaynak, şuan ülkede ne kadar "covid-19 pozitif" vaka olduğu hakkında bilgileri olmadığını, PCR testlerine ulaşımın da kolaylaştırılması gerektiğini belirtirken, "TÜİK, 2020 ve 2021 yılı ölüm istatistiklerini hala açıklamamıştır. TÜİK, çalışmaların devam ettiği şeklinde bir açıklama ile konuyu geçiştirmektedir. COVİD-19’a bağlı ölüm oranlarının net olmaması bu alanda alınacak önlemleri de geciktirmektedir. Teknolojik olanakların bu kadar geliştiği bir ortamda, çalışmaların bitirilemiyor olması şüphe uyandırmaktadır. Şeffaflığın olmadığı bir ortamda, sağlıklı çözümler üretilmesi mümkün değildir" dedi.
"SAĞLIKTA KATILIM PAYI ARTIŞINDAN VAZGEÇİN"
Komisyonlardan geçip TBMM Genel Kurulu'na sunulan yeni kanun teklifinde sağlıkta katılım paylarının artırıldığını, bundan derhal vazgeçilmesi gerektiğini vurgulayan Kaynak, şöyle konuştu:
"2022 yılında Kişi ve Kurumlardan alınan paylar kaleminde ilk bütçe kapsamında 46.1 milyar TL'lik pay ayrılmışken, bu yasa ile bunun üzerine 22 milyar 52 milyon liralık bir ek yapılmaktadır. Bunun anlamı, oransal olarak bakıldığında içerik kalemlerinde bu oran eşit dağıldığında, sağlık hizmeti alıcılarının; yani genel sağlık sigortasına bağlı sigortalılar ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler tarafından sağlık hizmetlerinden yararlanabilmek için ödenecek miktarlar toplamda yüzde 47.7 oranda artış gösterecektir. Yani sadece 2021 rakamı üzerinden hesap edilecek olursa yaklaşık olarak 2.1 milyar liralık bir artış öngörülmektedir. Sonuç, 2022 yılı Haziranında çıkacak bu ek bütçe yasası ile sağlık hizmetindan yararlananların ceplerinden enaz ( 2021 rakamları ile ) 2.1 milyar daha fazla katılım payı alınacaktır. Bu da yaklaşık olarak, sağlık hizmeti alırken, katılım paylarının yarı yarıya daha zamlanması anlamını taşımaktadır."
"SAĞLIK HİZMETLERİNE YÜZDE 50 ZAM KABUL EDİLEBİLİR DEĞİL"
Kaynak, hükümetin sağlık sistemindeki yanlış tercihlerinin SGK açıklarını artırdığını, bunun da halkın sırtına yüklendiğini savunurken, "Böylece aslında kamusal ve ücretsiz olması gereken sağlık hakkı giderek vatandaşa 'katkı payı' adı altında satılmaya ve her geçen gün pahalılandırılarak paralı hale getirilmektedir. Vatandaş zaten vergisi ile finanse ettiği devletten ve kamudan sağlık hizmeti alırken, giderek yükselen bir sağlık vergisini 'katılım payı' altında tekrar ödemeye devam etmektedir. Ekonomik kriz sürekli derinleşirken, yoksulluk sınırı Haziran ayı itibarı ile 20 bin 140 TL, açlık sınırı ise 6 bin 779 TL olarak hesap edilmekteyken ve asgari ücret halen 4 bin 253 TL iken zorunlu bir temel yaşam hakkı olan sağlığa ulaşımda, açık olarak yüzde 50 lik bir zammın kabul edilebilir olmadığını ifade etmek isteriz" dedi.
Dr. Serkan Şen ise tüm sağlık çalışanlarını, İzmir Aile Hekimleri Derneği, Aile Hekimleri Federasyonu, Aile Sağlığı Çalışanları Federasyonu, İzmir Tabip Odası ve sağlık alanında faaliyet gösteren sendikaların katılımıyla 30 Haziran ve 1 Temmuz tarihlerinde arasında yapacakları 2 günlük iş bırakma eylemine davet etti.