GÜNCEL POLİTİKA YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ SPOR MAGAZİN RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Güncel
17 Kasım 2024 Pazar 13:18

İzmir Tabip Odası'ndan HIV'den ölen 13 yaşındaki çocuk ve Kızılay bağışı açıklaması...

İzmir Tabip Odası, İzmir'de HIV virüsü bulaşan 13 yaşındaki çocuğun ölümü ve Kızılay'ın bağışından 3 hastaya HIV virüsü bulaştığı iddialarının ardından açıklama yaptı. Kan bağış süreci ve mevzuatın anlatıldığı açıklamada, "Söz konusu hastada enfeksiyonun hangi yolla bulaştığı konusunda henüz kanıta dayalı bir bilgi bulunmamaktadır. Her türlü iddianın araştırılması, her türlü kuşkunun ortadan kaldırılması şarttır" denildi. 

SONKALEİZMİR-İzmir Tabip Odası yönetimi, İzmir'de 13 yaşındaki bir çocuğun HIV virüsü nedeniyle hayatını kaybetmesiyle ilgili açıklama yaptı. CHP İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç tarafından gündeme getirilen, "Kızılay'ın İzmir'deki hastanelere verdiği kan nedeniyle 3 hastaya HIV virüsünün bulaştığı" iddialarına da değinilen açıklamada kan bağış süreci ile ilgili detaylı bilgi verildi. Odadan yapılan açıklamanın tamamı şöyle:

"Sağlıklı kişilerin gönüllü bağışıyla toplanan kanlar işlenerek farklı bileşenlere ayrılmaktadır. Bir kan bağışçısından elde edilen kandan ayrıştırılan kısımlar eritrosit, trombosit, plazma gibi farklı kan bileşenleri olarak kullanıma hazır hale getirilmektedir. Bu aşamada kan bağışçısının sağlık durumu ayrıntılı olarak sorgulanmakta ve bağışçının kan örneği belirli enfeksiyon hastalıkları açısından test edilmektedir. Zorunlu tarama testleri olarak tanımlanan bu testlerin hangilerinin nasıl ve ne şekilde test edileceği ilgili mevzuatında tanımlanmıştır.  Ülkemizde kan bankacılığı ve transfüzyon hizmetleri özel bir yasa, bir yönetmelik ve hizmet standartlarını ve iş akışlarının tanımlayan rehberler ile mevzuat kapsamına alınmıştır.

Kızılay Kan Merkezleri de bu mevzuat çerçevesinde hizmet vermekle yükümlüdür. Buna göre her kan bağışçısı HIV, hepatit B, hepatit C ve frengi bulaşı yönünden zorunlu olarak incelenmektedir. Ülkemizde ilgili mevzuat çerçevesinde AB standartlarında bir kan bankacılığı ve transfüzyon hizmeti yapılandırılmıştır.
Ancak uygulanan testlere rağmen bağışçıda enfeksiyon etkeninin tanımlanamadığı nadir durumlar olabilir. Bilim dilinde “rezidüel risk” olarak ifade edilen bu durum hizmet kalitesiyle ilgili olmayıp testlerin veya enfeksiyon etkeninin doğası ile ilgilidir. ABD’de yapılan bir çalışmada 10 yıllık bir dönemde HIV enfeksiyonu için 2.3 milyonda bir rezidüel risk bildirilmiştir.  Kan transfüzyonu yoluyla bir enfeksiyon bulaş kuşkusu olduğunda iş akışında bir aksaklık olup olmadığı elbette kontrol edilmelidir. Ülkemizde bunu sağlayacak bir sistem bulunmaktadır.

Ancak kamuoyuna bu tür olayların yansıması sonrasında yurttaşların kan bağışından vaz geçmeleri çok daha büyük sıkıntılara yol açmaktadır. Kan, sadece kişilerin gönüllü bağışı ile sağlanabilen bir tedavi aracıdır. Düzenli kan transfüzyonuna ihtiyaç gösteren pek çok hastalık bulunmaktadır.
Bu nedenle kamuoyunun kuşkularını ortadan kaldıracak şekilde şeffaf bir inceleme süreci yürütülmesine, yurttaşlarımızın da kan bağışı konusunda duyarlılıklarını kaybetmemelerine ihtiyaç vardır.


HIV taşıyıcısı veya AIDS hastası bireyler konusunda hasta mahremiyeti çok daha önemlidir. Basın ya da hekimlik meslek ilkeleri ve etik kuralları bu hastalıkta da geçerli olmakla birlikte, HIV/AIDS olgularında ek olarak hasta kimliğinin korunması konusunda yasal yükümlülükler de bulunmaktadır. Bu nedenle hastanın kimliğinin ya da aile bilgilerinin gizli kalması ve ifşa edilmemesi gerekir.

Bu nedenle söz konusu hastaya enfeksiyonun bulaş yolu ya da hastanın cinsel istismara uğrayıp uğramadığı gibi konular şu aşamada kamuoyu ile açıkça paylaşılamayacak bilgiler niteliğindedir. Hastanın ilgili sağlık kuruluşuna başvurusu sırasında AIDS tablosuna özgü klinik bulguların ortaya çıkmış olduğu ve hastalığın son döneminde bulunduğu anlaşılmaktadır.

HIV bulaşının ardından erken dönemde koruyucu ilaç tedavisinin uygulanması ile AIDS tablosunun gelişimini geciktirilmekte, HIV taşıyıcısı bireylerin yaşam süresi uzatılabilmektedir. Ancak HIV taşıyıcısı bireylerin ya da AIDS hastalarının toplum nezdinde damgalanması ve ayrımcılığa maruz bırakılması, pahalı ilaçların düzenli ve sürekli kullanılması zorunluluğu hastaların hem sosyal hem de mali  nedenlerle tedaviye erişimini zorlaştırmaktadır. HIV taşıyıcısı/AIDS hastası bireylerin ihtiyaç duydukları tıbbi tedavinin tümüyle ve kesintisiz olarak sosyal güvenlik kurumu tarafından karşılanması gerekmektedir.

HIV/AIDS bulaşında cinsel ilişki önemli bir bulaşma yolu olsa da tek bulaş yolu değildir. Gebelikte anneden bebeğine geçebilen HIV etkeni kan yoluyla da bulaşabilir. Kan yoluyla bulaşma ne denli özen gösterilirse gösterilsin, kan nakli yoluyla veya tıbbi girişimler vasıtasıyla olabilir. Ancak toplumsal yaşamda yaygın uygulama fırsatı bulan manikür-pedikür, piercing, dövme gibi kozmetik işlemlerde veya hacamat ve benzeri, modern tıp dışı uygulamalarda kullanılan araç gereçlerin yetersiz sterilizasyonu da kan yoluyla bulaşma açısından önemlidir.

Söz konuşu hastada enfeksiyonun hangi yolla bulaştığı konusunda henüz kanıta dayalı bir bilgi bulunmamaktadır. Bu noktada, her türlü iddianın araştırılması, her türlü kuşkunun ortadan kaldırılması şarttır.  İlgili hastanede söz konusu hastaya bakım ve tedavi uygulayan meslektaşlarımızın görevlerini eksiksiz yerine getirmek konusundaki hassasiyetlerine güvenimiz tamdır. Elbette bir istismar söz konusuyla ilgili hastanenin idari birimlerinin ve adli makamların olayı takip etmesi ve gereğini yapmasının takipçisi olacağız. 
Dünya HIV/AIDS konusunda farkındalığı arttırmak, dayanışmayı güçlendirmek için Birleşmiş Milletler tarafından Dünya AIDS Günü olarak belirlenmiş olan 1 Aralık günü için 2024 yılına özel “Doğru Yolu Seç” sloganı belirlenmiştir. BM tarafından da vurgulandığı gibi HIV/AIDS konusunda etkili bir çözüm ancak insan haklarına odaklı, sağlık hakkının korunması ve ulusal sağlık sistemlerinin güçlendirilmesini hedefleyen bir yaklaşım ile mümkün olacaktır."