GÜNCEL POLİTİKA YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ SPOR MAGAZİN RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Güncel
19 Ocak 2021 Salı 10:39

İmamoğlu'ndan Hrant Dink paylaşımı: Büyüdüğü yetimhane gençlik merkezi oluyor

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Hrant Dink'i öldürülüşünün14. yılında anarken, Dink'in büyüdüğü Tuzla Ermeni Yetimhanesi’nin Kamp Armen Gençlik Merkezi'ne dönüştürüleceğini açıkladı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 14 yıl önce öldürülen, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'i sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım ile andı.

"Anısına saygıla..." diyerek sözleirne başlayan İmamoğlu,  Dink’in büyüdüğü Tuzla Ermeni Yetimhanesiyle ilgili plan değişikliğinin İBB Meclisi'nden geçtiğini hatırlatarak, kurulması planlanan Kamp Armen Gençlik Merkezi'nin önünde bir engel kalmadığını duyurdu.

İmamoğlu şunları kaydetti:

"Anısına saygıla... Gazeteci Hrant Dink’in büyüdüğü Tuzla Ermeni Yetimhanesi’nin alanıyla ilgili plan değişikliği İBB Meclisimizden oy birliğiyle geçti. Böylece, kurulacak Kamp Armen Gençlik Merkezi'nin önünde herhangi bir engel kalmadı. Vefat yıl dönümünde rahmetle anıyorum."

KAMP ARMEN: DİNK'İN BÜYÜDÜĞÜ YETİMHANE

İlk olarak 1950’li yıllarda Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi'nin alt katında Anadolu'dan gelen kimsesiz ya da yoksul Ermeni çocukların barınması amacıyla hizmet veren Kamp Armen, hayatını kaybeden gazeteci Hrant Dink'in de yetiştiği yetimhane olarak biliniyor.

O dönem çocukların sayısının artması üzerine Dink'in de aralarında bulunduğu 8-12 yaşlarında 30 çocuğun emeğiyle bir kamp olarak inşa edilen tarihi yetimhaneye 1987'deki Yargıtay kararı ile el konulmuştu.

"Tuzla Ermeni Yetimhanesi" olarak da anılan Kamp Armen, 2015'te tamamen yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış ve sivil toplum kuruluşları bu duruma tepki göstermişti.

Bu olaylar sonrasında hükümet devreye girerek Ermeni Cemaati ve kampı satın alan kişiler arasında görüşmeler gerçekleştirmiş ve tarihi yetimhane, asıl sahipleri olan Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfına iade edilmişti.

 Hrant Dink’in Kamp Armen ile ilgili şu yazıyı kaleme almıştı:

DAVACIYIM EY İNSANLIK!…

Aldılar bir sabah biz 13 çocuğu… Gedikpaşa’dan yürüyerek Sirkeci’ye… Oradan vapurla Haydarpaşa’ya… Haydarpaşa’dan trenle Tuzla İstasyonu’na… İstasyondan da bir saat yürüyerek, göl ile denizi kenarlayan geniş ve uçsuz bucaksız düz bir araziye götürdüler.O zamanın Tuzla’sı bugünkü gibi zenginlerin ve bürokratların villalarıyla dolu bir mekan değil… İnce kumlu, bakir bir deniz kenarı ve denizden kopma bir göl parçası… Uçsuz bucaksız arazide bir iki ev, tek tük incir ve zeytin ağaçları ve hendek kenarlarına serpilmiş dikenli böğürtlen çalıları…Ve artık… Bir de bizim kurduğumuz Kızılay çadırları…8 ila 12 yaş arası biz 13 çelimsiz için yazları Gedikpaşa Yetimhanesi’nin beton bahçesine mahkûm olma sona ermişti…

Ailelerimizi, yakınlarımızı ancak geceleri uzaklarda, parlayıp sönen kent ışıklarını izlerken anımsıyorduk. Yere düşmüş ve üst üste yığılmış yaşlı yıldızlara benzetiyorduk kent ışıklarını.

Üç yıl şafak vakti kalkıp, gece yarılarına dek çalışarak kamp binasını tamamladık. En kısa boylularımızdan biri olan “Kütük” (Zakar’a böyle hitap ederdik) bir başına çimento torbasını kucaklayıp çatıya kadar çıkarabiliyordu.

Geceleri uykuda yorgunluktan altımıza işerdik.

Sekiz yaşımda gittim Tuzla’ya. Tam 20 yıl oraya emek verdim. Eşim Rakel’i orada tanıdım. Birlikte büyüdük. Orada evlendik. Çocuklarımız orada doğdu… 12 Eylül’den sonra kampımızın müdürünü “Ermeni militan yetiştiriyor” suçlamasıyla içeri aldılar. Haksız bir suçlamaydı. Hiçbirimiz Ermeni militanlar olarak yetiştirilmemiştik. Başsız kalan kampın ve yetimhanenin kapanmaması için görevi bu kez ben ve oradan yetişen arkadaşlarım üstlendik.Ama bir gün elimize bir mahkeme kâğıdı tutuşturdular…“Siz Azınlık kurumları yer satın alma hakkına sahip değilmişsiniz! Biz zamanında size izin verirken yanlış yapmışız. Artık burası eski sahibinin olacak.”Beş yıl süren direnişimize rağmen yenildik… Ne yapalım ki karşımızda devlet vardı.Şikâyetim var ey insanlık!…

Bizi, yarattığımız uygarlığımızdan attılar.

Orada yetişmiş bin beş yüz çocuğun alınterinin üstüne oturdular. Bizlerin çocuk emeğini gasp ettiler. Orayı tekrar yoksul çocuklar için bir yetimhane yapsalardı, kimliği ne olursa olsun, yoksul ya da özürlü çocuklar için kamp olarak kullansalardı, hakkımı helal ederdim. Ama bu şekilde emeğimi helal etmiyorum.

Ve artık bizim yarattığımız “Tuzla Yoksul Çocuk Kampı”mız, bizim “Atlantis uygarlığımız” şimdi bir harabe…

Çocuk cıvıltıları çekilince suyu da çekilmiş kuyunun… Binanın omuzları düşük…. Toprak çorak…

Ağaçlar küskün…

Benim isyanımın pike uçuşları ise, bin bir özenle yaptığı yuvası bir darbeyle yok edilmiş kırlangıcınki kadar keskin…

Lakin çaresiz…