İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Seferihisar’daki belediye başkanlığı döneminden bu yana yürüttüğü tarımsal kalkınma modelini il genelinde tatbik etme, oradan da tüm Türkiye'ye yayma amacı taşıyan yeni tarım modelini tanıttı. Küçük Menderes ziyaretlerinin ikinci durağı olan Ödemiş'te kuraklığa ve yoksulluğa karşı 'İzmir tarımı' başlıklı strateji ve eylem planını açıklayan Başkan Soyer, önemli mesajlar verdi. Ödemiş Belediyesi Kültür Merkezi'ndeki toplantıda konuşan Soyer, “İzmir Tarımı, İzmir’den başlayarak tüm Türkiye’de yeni ve farklı bir tarım ekonomisi inşa etme projesi. Tarımda dışa bağımlılığımızı sonlandırmak için geliştirdiğimiz, İzmir’den doğan yepyeni bir vizyon” dedi.
Pandemi ve deprem süreçlerinin belediyeciliğin sadece yol, su, altyapı hizmetleri ile sınırlı olmadığını gösterdiğini aktaran Soyer, “Vatandaşın bizden çok daha büyük beklentileri var. Zaten farkında olduğumuz bu beklentilerin ne kadar acil olduğunu gördük. İzmir’de yaklaşık 1,5 milyon kişi ekmeğini tarımdan kazanıyor, üstelik bu sadece bu coğrafyadaki insanlarla ilgili değil. Türkiye’nin tarımsal üretiminin çok önemli bir miktarını İzmir karşılıyor. Dolayısıyla benim başkanlığımdaki İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin en temel önceliği, bu toprakların bereketini arttırarak refahını büyütmek. Bu kentte yaşayan insanların sağlıklı gıdaya ulaşmasını kolaylaştırmaktır” diye konuştu.
Soyer, İzmir Tarımı’nı Türkiye’de bugüne kadar uygulanan tarım politikasından ayıran iki temel farkın olduğunu belirtirken, “Bunlardan ilki kuraklıkla mücadele. 2019 verilerine göre Türkiye’de suyumuzun yüzde 77’si tarım için kullanılıyor ve bu durum acilen değişmez ise yakın bir gelecekte içme sularımız tehlikeye girecek. İzmir Tarımı, ekonomik değeri yüksek ve suyu az tüketen stratejik ürünleri destekleyerek tarımsal sulamada harcanan suyu yüzde 50 oranında azaltmayı hedefliyor. Kuraklığa karşı çiftçimizi ve şehrimizdeki milyonları koruyor, içme suyu kaynaklarımızı teminat altına alıyor. Yeni politikamızın ikinci farkı ise yoksullukla mücadele hedefi. Biz tarımı sadece tarlada yapılan ve sonlanan bir zirai faaliyet olarak görmüyoruz. İzmir Tarımı, tohum aşamasından başlayıp son tüketiciye uzanan tüm süreçleri kapsıyor. Satış ve pazarlamayı en baştan planlayarak ürünlerimizin katma değerini büyütüyor, yoksullukla mücadele ediyor ve refahı artıyoruz” dedi.
SU KULLANIMINI YÜZDE 50 AZALTMAYI HEDEFLİYORUZ
Köylüye dayatılan yanlış ürünler, vahşi sulama ve aşırı su tüketen yabancı tohumlar nedeniyle yeraltı sularının yüzlerce metre aşağılara indiğine, içme suyu ve kuraklık sorunları yaşandığına vurgu yapan Tunç Soyer, yeni tarım vizyonunun en temel özelliğinin, sulamaya hiç gerek duyulmayan, yağmur suyunun yettiği ya da tasarruflu sulamayla yetişebilen tarımsal ürünlere öncelik vermesi olduğunu anlattı. Soyer, "Tarımı havza ölçeğinde planlayarak bölgenin iklim koşullarına uygun stratejik ürünleri teşvik etmesi, yani daha planlama aşamasından itibaren kuraklıkla mücadele etmesi. Böylece bugün tarımsal sulamada kullanılan suyu en az yüzde 50 oranında azaltmayı hedefliyoruz. Bu yüzde 50’nin büyük kısmı havza planlamasıyla, yani doğru ürünün doğru yerde ekilmesiyle sağlanacak. Öngörülen su tasarrufunun diğer kısmı ise modern sulama teknikleriyle gerçekleşecek. İzmir’de, el birliğiyle, tarımsal su kullanım oranını yarı yarıya düşürmek mecburiyetindeyiz. Böylelikle hem meralarımızın daha sağlıklı gelişmesini ve yeraltı sularının korunmasını; hem de tüm İzmirliler için içme suyu rezervlerimizin teminat altında olmasını sağlayacağız” dedi.
Yeni tarım modelinde ürünlerin yetişme ve satış sürecini bir bütün olarak değerlendirdiklerini dile getiren Başkan Soyer, “Bunu böyle görmemizin sebebi, çiftçimizin doğduğu yerde doymasını sağlamak... Biliyoruz ki, dökme ürün anlayışıyla bu değirmen dönmez. Bu nedenle tarım ürünlerimize katma değer sağlamayı daha en baştan gündemimize aldık ve bu durumu muhakkak üreticimizin lehine dönüştüreceğiz” dedi.
BÖLGEYE ÖZGÜ ÜRETİME TEŞVİK
Soyer, Ege’ye özgü üretim biçimlerini teşvik etmek istediklerini belirtirken şöyle devam etti:
"İzmir Tarımını eşsiz kılan ve ülkemize örnek olmasını sağlayacak 'Başka Bir Tarım Mümkün' felsefesi, altı ayak üzerinde yükseliyor. Şimdi bunları tek tek anlatmak istiyorum. İzmir Tarımı aşamalarından birincisi 'ürün envanteri ve planlaması'. Belki de yeni vizyonumuzun en önemli özelliği bu. İzmir Tarımı modelinin kilit taşı, bölgeye, iklime ve coğrafyaya özgü üretim olacak. Bunun için İzmir’in iklimi, doğası ve toprağına uygun il genelinde yetişebilen stratejik ürünler tespit ettik. Bunlar arasında küçükbaş süt ve et ürünleri, zeytin ve zeytinyağı, hububat, baklagiller ve son olarak üzüm yer alıyor. Öte yandan, alt havzalara göre değişen kestane, su ürünleri ve aromatik bitkiler gibi bir çok yan ürünü de destekleyeceğiz. Bu ürünleri tercih etmemizin temel nedeni, çiftçiye en çok para kazandıracak üretim biçimleri olmaları. Tümü, girdi maliyeti düşük, kış ve bahar yağmurlarıyla gelişen, sulama ihtiyacı çok düşük ürünler. Öncelik vereceğimiz ürünlerin tamamı, hem İzmirliyi, hem Türkiye’deki diğer şehirleri, hem de ihracat yoluyla dünyayı besleyebilecek kadar büyük üretim ve satış potansiyeline sahip. Örneğin keçi, Ege ikliminde son derece iyi büyüyebilen, çok fazla yem istemeyen, makiliklerde otlayan, son derece yüksek verimli ve sağlıklı şekilde büyüyebilen bir hayvan. Koyun ile Anadolu’ya özgü bir sığır ırkı olan karasığır da yine destekleme kapsamında olacak. Bu hayvanlar traktörün ve tarım makinelerinin giremediği eğimli arazilerdeki doğal meralarda, ot ihtiyaçlarını yılın 7-8 aylık döneminde karşılayabiliyor. Türkiye’nin, son yıllarda samanı ve yem bitkilerini ithal eder duruma geldiği düşünüldüğünde, bu kadim yöntemin gerekliliği ve kârlılığı çok daha iyi anlaşılıyor. Burada silajlık mısır en temel sorunlardan bir tanesi… 2019 yılında Türkiye Cumhuriyeti 2 milyon pamuk, 4 milyon ton patates üretmiş. Silajlık mısır ise 25milyon ton üretilmiş. Bu ne demek? Bu gerçekten vahşi sulamada en önemli faktörlerden biri olan yem bitkisini olağan üstü üretiliyor demesi. Bir tek dalı 84 litre su tüketiyor. Bizim öncelikle doğa ile uyumla ve kadım kültürümüzün ürünleri olan yem bitkilerine dönmemiz lazım.”
ALIM GARANTİSİ VERECEĞİZ
Su istemeden ve kış yağmurlarıyla büyüyen karakılçık, saz çavdarı gibi tahıllara; gambilya ve mürdümük gibi atalık yem bitkilerine; İzmir iklimine en uygun tarımsal ürünlerden zeytin ve zeytinyağı ile üzüme de alım garantisi vereceklerini açıklayan Başkan Soyer, "Bilimsel araştırmalar, az sulanan ürünlerde kolay kolay hastalık olmadığını ve dolayısıyla bunları ilaçlama ihtiyacının da çok az olduğunu ortaya koyuyor. Bu stratejik ürünleri üreten veya üretebilecek çiftçimizle çalışacak bir saha ekibi kurduk. Bu ekibimiz; İzmir’in 30 ilçesini gezerek bu stratejik ürünleri yetiştiren her üreticiyle tek tek görüşmeler yapmaya başladı. Bu sayede her üreticinin hangi üründen ne kadar ve hangi yöntemlerle ürettiğini, hayvancılık yapıyorsa hayvana ne yedirdiğini, zeytincilik yapıyorsa zeytin ağaçlarını nasıl işlediğini detaylı şekilde öğreniyoruz. Bu araştırmanın sonucunda İzmir’in ürün envanteri ortaya çıkıyor; yani elimizde hangi üründen, hangi kalitede ve ne kadar olduğunu tüm detaylarıyla öğreniyoruz. Böylece üreticilerimizle birlikte çalışmalara başlıyor, İzmir tarımının geleceğine birlikte yön veriyoruz” dedi.
GEÇEN YIL 144 MİLYON LİRALIK ALIM YAPILDI
Soyer, 2019 yılında 125 milyon 377 bin 92 Türk lirası karşılığında ürün alımı yaptıklarını, bunun 121 milyon 447 bin 379 liralık kısmının kooperatiflerden temin edildiğini vurgularken, "2020’de yaptığımız toplam alımların miktarı ise 144 milyon 762 bin 472 lira. Bu alımın 127 milyon 595 bin 174 liralık kısmı İzmir kooperatiflerinden gerçekleştirildi. Bu alımları 2021 yılında da artırarak sürdüreceğiz. Belediyemiz aynı zamanda makine ekipman sağlıyor, makine parkları kuruyor, tohum ve küçükbaş hayvan desteği veriyor ve arıcılığı destekliyor” diye konuştu.
OPERASYONEL SÜREÇLERİ BAYSAN ÜSTLENİYOR
Ürünlerin paketlenip satışa sunulması sürecinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin BAYSAN şirketinin kilit önem taşıdığını aktaran Tunç Soyer, şöyle devam etti:
“Baysan, özel sektörün risk almadığı veya küçük üreticinin yatırım yapamayacağı konularda, bu yatırımı gerçekleştirerek İzmir Tarımı’nın lokomotif gücünü oluşturacak. Öz kaynaklarımızla Ödemiş’e et işleme tesisi kurduk, Bayındır’a ise dev bir süt işleme fabrikası kuruyoruz. Yaklaşık 65 milyon liraya mal olacak süt işleme fabrikamızın inşaat zemin alanı yedi bin metrekare. 2021 Mayıs ayında temeli atılacak fabrikanın, 2021 yılı aralık ayında deneme üretimine başlamasını planlıyoruz. Fabrikamız, 2022 Ocak ayından itibaren tam kapasite çalışmaya başlayacak. Bu tesiste 100 kişinin çalışmasını öngörüyoruz. Yarın bu tesisimizin tüm özelliklerini Bayındır’da, yerinde inceleyeceğiz. Önümüzdeki dönemde inek sütündeki alımlarımızı Belediye şirketimiz Baysan sayesinde 16 milyon litreden 22 milyon litreye yükseltiyoruz. Bunun 16 milyonu süt kuzusu projesiyle hemşerilerimize ulaşacak, geri kalanı ise paketlenerek kendi markamızla piyasaya sunulacak. Büyükbaş yetiştiriciliğinde su tasarrufu yapan yerli yem bitkilerine geçişi bu süreçte tedricen hızlandıracağız. 2021 ve 2022 döneminde inek sütü alımına küçükbaş sütü alımını da ekliyoruz. Baysan şirketimiz aracılığıyla bu tesiste kullanılmak üzere ilk yılda 7 milyon 500 bin litre koyun sütü, 5 milyon litre keçi sütü ve 2 milyon litre manda sütü üreticilerimizden satın alacağız. Süt işleme fabrikamız, günlük 100 ton süt işleme kapasitesine sahip olacak. 2021 yılı içinde et entegre tesisimiz için 50 bin adet kuzu ve 4 bin adet karasığırı, üreticilerimizden satın alıyoruz. Ödemiş’teki et işleme tesisimiz, Nisan ayından itibaren tam kapasiteyle çalışmaya başlıyor. Öte yandan Baysan, 10 bin dönüm arazide susuz yem bitkisi ve hububat ekiminde de sözleşmeli alım gerçekleştirecek. Alacağımız yem miktarının değeri yaklaşık 15 milyon lira. Havza ölçeğinde yapacağımız alımlarda ise örneğin Beydağ’dan 100 ton kestane, Ödemiş’ten 300 ton patates satın alacağız. 2021 ve 2022 döneminde toplam 338 milyon 600 bin TL’lik alım yapacağız. Böylece belediyemizin köylümüze yapacağı maddi destek neredeyse üç kat artacak. Bunun 154 milyon 600 bin lirası süt ürünlerine, 97 milyon lirası et ürünlerine, 15 milyonu yem bitkilerine ve geri kalan 72 milyon ise diğer ürünlere tekabül ediyor. Tüm et ve süt alım sözleşmeleri, kuraklıkla mücadelemize katılan üreticilerimizle bu yıl içinde gerçekleşecek. 2021’de alım garantisi verdiğimiz tüm bu ürünleri, piyasa değerinin üzerinde bir bedelle satın alacağız. Bu da üreticilerimizin emeğinin karşılığını almasını sağlayarak, İzmir Tarımı ilkelerini harfiyen uygulamalarını teşvik edecek. Tüm bu süreçler İzmir Tarımı markalaşma çalışmalarımızı da hızlandıracak.”
SÜT ÜRETİCİSİNE 3 LİRA
Üreticiden sütü 3 liradan aldıklarını belirten Soyer, “Kooperatiflerin önünü açacak bir şey yapmış oluyoruz. Süt fabrikasında kooperatifler başka illere gidiyordu. Biz bu tesisi yapmakla kooperatiflerimiz hem rahatlatmış olacağız. Kavurma meselesi küçük baş hayvancılığı desteklemek için bulduğumuz bir yöntem. Bizim yaptığımız çalışmalarımız tamamı kooperatiflerimizin önünü açacak çalışmalar. Asla onlarla rekabet etmek gibi bir derdimiz yok, organik büyümelerin önünü açacak destek vermek. 3 lira net üreticiden alıyoruz sütü” dedi.
ÜCRETSİZ PAKET TASARIMI
Soyer, Çiğli Sasalı’daki tarımsal araştırmalar merkezinde bir tarımsal tasarım ofisi kuracaklarını, ürünlerinin paketlenebilmesi konusunda ücretsiz destek sağlanacağını aktardı. İzmir Tarımı’nın marka değerini büyütmek istediklerini kaydeden Soyer, BAYSAN üzerinden doğrudan ihracatı de hedeflediklerini söyledi. Soyer, “Özetle, yeni dönemde sadece alım garantisi vermekle kalmıyoruz, artık satış garantisini de gündemimize alıyoruz. Bu satış garantisinde de en önemli hedefimiz ihracat. İZFAŞ’ın düzenlediği fuarlar üreticimizi dünyadan alıcılar ile buluşturmaya devam edecek. Türkiye’nin tek zeytin ve zeytinyağı fuarı Olivtech, yine Türkiye’nin tek organik ürünler fuarı Ekoloji İzmir, Türkiye'de ilk defa düzenlenecek TerraMadre gibi fuarlarla küçük üreticilerimizi doğrudan ihracatçı haline getiriyoruz. Flowera Kesme Çiçek Süs Bitkileri ve Peyzaj Fuarı ile Küçük Menderes havzamızdaki bu önemli sektöre destek oluyoruz. Amacımız, 13 milyon dolara düşen ihracatı 250 milyon dolar seviyesine yükseltmek. Bu kapsamda, az su tüketen süs ve peyzaj bitkileri, hem alım garantisinde, hem ihracat desteğimizde önceliğimiz olacak. Desteğimiz iç piyasaya erişim ve e-ticaret alanında da sürecek” dedi.
İzmir tarımı modelini 10 maddede özetleyen Soyer, şunları şöyledi:
-Tarımsal su kullanımını yüzde 50 azaltarak içme suyumuzu koruyor.
-Sulama ihtiyacı olmayan, ekonomik değeri yüksek, yerel tarım ürünlerini alım garantisi ile destekliyor.
-Tarımsal ürünlerin markalaşmasını ve pazarlamasını destekleyerek katma değerini büyütüyor.
-İhracat potansiyeli yüksek, nitelikli tarım ürünlerini teşvik ederek Türkiye ekonomisini büyütüyor.
-Küçük üreticinin örgütlenmesini teşvik ediyor; çiftçilerimizin doğduğu yerde doyabilmesinin önünü açıyor.
-Kadınların ve gençlerin tarım ekonomisinde yeniden söz sahibi olmasını sağlıyor. Kırsaldaki yaşam kalitesini büyütüyor.
-Tarım alanlarını sadece gıda üretimi için değil, tüm canlılar için geliştiriyor; doğanın korunmasını destekliyor.
-Toprağı, suyu ve tohumu en dengeli şekilde kullanarak iklim kriziyle mücadele ediyor.
-Yerli tohumları ve hayvan ırklarını yaygınlaştırarak tarıma sahip çıkıyor.
-Şehirlerimizde yaşayan milyonlarca insanın sağlıklı, güvenilir ve ekonomik gıdaya erişmesinin önünü açıyor.
KIRSAL MAHALLE ADIMI OLUMLU AMA YETERSİZ
Hükümetin attığı “kırsal mahalle” adımının önemli ancak yetersiz olduğunu vurgulayan Soyer, “Türkiye’de tarımın içine düştüğü sıkıntıların en temel sebeplerinden biri; 8 yıl önce, 2012 yılında Büyükşehir Yasası ile toplamda 16 bin 220 köyün kapatılması oldu. Buna karşı Seferihisar’da 'Geleceğin Köyleri' adıyla bir hareket başlatmıştık ve kısa sürede 1000’e yakın köyün katıldığı bu oluşum tüm Türkiye’ye yayılmıştı. 2013 yılında Teos Antik Kenti Tarihi Parlamentosu’nda, yüzlerce köy muhtarıyla bir araya gelerek Büyükşehir Yasası’yla kapatılan köylere karşı tepkimizi haykırdık ve mücadelemizi başlattık. Çünkü köylerin mahalleye dönüştürülmesinin, bir isim değişikliğinden ziyade Türkiye tarımının çökmesine neden olacak sonuçlar doğuracağını biliyorduk. Ne yazık ki dediğimiz gerçek oldu ve bu yasa değişikliği sonrası aradan geçen 8 yılda Türkiye tarımı, hiçbir zaman olmadığı kadar büyük yara aldı. Yakın zamanda bir torba yasa ile köylerin “kırsal mahalle” olarak belirlenebilmesinin önü açıldı. Bu yasa bir kez daha, bizim köy kapatmalara karşı mücadelemizin haklılığını ortaya koydu. Kırsal mahalle olarak belirlenecek köylerde; vergi, harç ve su gibi çeşitli muafiyet ve indirimler getirilmesi, elbette olumlu bir gelişme ama yeterli değil. Köyler kapatılınca ortak mülkiyet alanları, ortak meralar ve araziler elden çıkmıştı. Yapılan düzenleme bu malları, köylere geri vermiyor. “Başka Bir Tarım Mümkün” diyerek hayata geçirdiğimiz İzmir Tarımı’nın, şehrimizden başlayarak tüm ülkemizde, köylerimizin ve çiftçimizin dertlerine derman olacağına inanıyoruz. Buradan, adı mahalle olarak değiştirilen tüm köylerimize sesleniyorum. Kırsal mahalle statüsü için başvurunuzu bir an önce ilçe belediyelerimize gerçekleştirin. Büyükşehir Belediyemiz her konuda olduğu gibi bu konuda da köylerimizin yanında olacak, üreticimizin refahını büyütmek için sizlerle birlikte canla başla çalışacak” dedi.
YERLİ VE MİLLİ SÖZDE OLUNMAZ, BAŞKALDIRIYORUZ!
Hükümetin tarım politikalarını eleştiren Başkan Soyer, şunları söyledi:
“Yerli ve millî olmak, sözde değil, özde olması gereken bir meseledir. Bir bayrak düşünün! Göklerde dalgalanması için göğsünüzü siper edeceksiniz. Bir memleket düşünün! Sınırlarını korumak için binlerce şehit vereceksiniz. Fakat o sınırların içindeki vatan toprağını kaderine terk edeceksiniz. Tarlaların ve köy evlerinin birer birer boşalmasına seyirci kalacaksınız. Yerli ve milli tohumlarımız hızla yok olurken, yabancı tohumlara teşvik vereceksiniz. Kültürümüzü, köklerimizi ve geçmişimize ait ne varsa her şeyi inşaat sektörüne kurban edeceksiniz. Büyük bir ustalıkla, tarımın doğduğu topraklarda tarımı yok etmeyi başaracaksınız. Buğdayın, koyunun, keçinin, sığırın, armudun, kirazın, üzümün, incirin, zeytinin ve daha nicesinin ana vatanında, tarımın binlerce yıldır yapıldığı bu topraklarda, Anadolu tarımından geriye eser bırakmayacaksınız. Verimi yüksek diyerek memleketin her yerini ithal ve yabancı tohumlara boğacak, yerli tohum ve ırklarımızı teker teker tasfiye edeceksiniz. Yabancı tohumlar ülkemizi istila ederken, topraklarımız çoraklaşacak, göllerimiz bir bir kuruyacak, yer altı sularımız yüzlerce metre derinlerde kaybolacak. Üstelik tüm bunlar olup biterken, yerli ve milli olmak hamaseti yapmaya devam edeceksiniz. Merak ediyorum. Bizi biz yapan toprağımızdan, suyumuzdan ve doğamızdan daha yerli ve milli ne olabilir? Ellerimiz ülkemize ait tüm değerleri tek tek yok ederken, sözlerimiz nasıl yerli ve milli olmaktan bahsedebilir? Kimse kusura bakmasın. Tarım tekelleri daha da büyüsün; yabancı şirketler borç batağı altında ezilen köylümüze daha da fazla ithal tohum, daha çok ithal ilaç, ithal yem ve hayvan satsın diye; topraklarımızın kuraklaşmasına ve halkımızın yoksullaşmasına asla izin vermeyeceğiz. Milletimiz için yoksulluğun ve topraklarımız için kuraklığın kader olmadığını çok iyi biliyoruz. Eskiden savaşlar topla tüfekle, işgaller askerlerle ve postallarla olurdu. Bugünün savaşları ve işgalleri ise tohumla, ilaçla ve topraklarımızı çoraklaştıran, köylümüzü esir eden yanlış tarım politikaları ile oluyor. Memleket toprağının her karışı kutsaldır. Bu ülkenin her karışını korumak için mücadelemizi son nefesimize kadar sürdürmeye kararlıyız. Bu büyük işgale yine İzmir’den başlamak üzere başkaldırıyoruz."
Başkan Soyer, Ödemiş ve Bayındır’ın ardından Tire, Selçuk, Menderes, Kemalpaşa, Torbalı, Menemen, Foça, Aliağa, Dikili, Bergama, Kınık, Urla, Seferihisar, Karaburun ve Çeşme’yi de ziyaret edecek.