Ağustos Ayı Olağan Meclis Toplantısı’nda konuşan İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Bülent Arman, Türkiye’nin, geçtiğimiz hafta içinde adeta devrim niteliğinde bir adım attığına dikkatleri çekerek, 5 yıllık dönemdeki yapay zekâ çalışmalarına yön verecek ilk "Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi"nin açıklandığına değindi. 2025 yılı itibarıyla yapay zekâ teknolojisinin Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya katkısını yüzde 5'e yükseltmek, yapay zekâ alanındaki istihdamını 50 bin kişiye ulaştırmak, bu alandaki lisansüstü mezun sayısını en az 10 bin kişiye çıkarmak ve uluslararası yapay zekâ endekslerinde de ilk 20 ülke arasına girmek gibi hedefler içeren strateji ile önümüzdeki 10 yıl içinde küresel büyümenin yüzde 14'ünü tek başına yapay zekânın sağlamasının öngörüldüğünü ifade etti.
Arman, “Yapay zekânın 2030 yılına kadar küresel ekonomiye yaklaşık 13,4 trilyon dolar katkı sağlaması bekleniyor. Oxford Üniversitesi tarafından yapılan 2019 tarihli ve ülkelerin yapay zekâya geçiş konusuna ne kadar hazır olduklarını belirleyen Yapay Zekâ Endeksi’ne göre Türkiye, 189 ülke arasında 46’ncı sırada. Bu alanda yakın coğrafyamızda bulunan ve bazıları Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Sırbistan gibi ülkelerin önündeyiz. Dolayısıyla alt yapımız sağlam, hedefimiz büyük ancak yolumuz uzun. Başarmak için dünden daha çok çalışmak zorundayız.” diye konuştu.
Konuşmasının devamında tarım ve tarıma dayalı ticaretle uğraşanlar açısından büyük önem taşıyan hükümetler arası iklim değişikliği panelinin “İklim Değişikliği 2021: Fiziksel Bilim Temeli” isimli 6’ncı değerlendirme raporunun detaylarına değinen Arman, “Raporda özetle gezegenin kırmızı alarm verdiği söyleniyor. En net saptama ise bütün bu yaşananlardan insanoğlunun sorumlu olması. Uzmanlar iklim değişikliğinin en önemli etkilerinden birisinin tarımsal üretim üzerinde olacağı konusunda hem fikir. Bu etkinin temelde iki şekilde olması bekleniyor. Birincisi, erozyon, tarım topraklarının kirlenmesi ve organik maddece zayıflamasından dolayı oluşacak verim kaybı. İkincisi ise sıcaklık ve yağış rejimlerindeki değişikliğe bağlı olarak verim kayıpları ve bölgeler arasında ürün deseninde yaşanacak değişimler. İklim değişikliğinin dünyada en çok etkileyeceği bölgelerden birisinin Akdeniz havzası olduğu düşünüldüğünde ülkemiz tarım sektörü de bu gelişmelerden etkilenecek. Hatta etkilenmeye başladık. Bu yıl özellikle İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu da yaşanan tarımsal kuraklık hepimizin malumu. Özellikle hububat üretiminde bölgesel olarak yüzde 80’lere varan azalmalar yaşadık. Küçük Menderes, Gediz ve Bakırçay havzalarımızda özellikle birkaç yıldır yaşanan su sorunu hepimizin malumu. Tarımsal üretimde yaşanacak değişim hem yurtiçinde hem de küresel piyasalarda gıda tedarik zincirlerini de etkileyecek. Üretim miktarı ve kalitesinde yaşanacak değişimlerin ürün fiyatlarındaki belirsizliği ve pazarlamadaki riskleri artıracağını söyleyebiliriz. Bu nedenle başta Tarım ve Orman Bakanlığımız olmak üzere tüm paydaşların birlikte konuyu ele alarak orta ve uzun vadeli planlamaları hayata geçirmesi gerektiğini düşünüyorum.” dedi.
İzmir Ticaret Borsası Meclis Başkan Yardımcısı Ömer Gökhan Tuncer ise küresel iklim değişikliğinin dünyanın gündeminde olduğunu, bu konuda tüm ülkelerin mevcut durumu değiştirecek, radikal tedbirler alınması konusunda hem fikir olduklarını ancak tedbirlerin getireceği ekonomik yükün herkesi korkuttuğunu belirterek, “AB önlemler konusunda en proaktif davranan bölge durumunda. Yeşil Mutabakat isimli büyüme stratejisi dünyada atılan en somut adım diyebiliriz. AB bu hedefi yakalamak için birçok önlemi devreye alıyor. Bunlardan birisi de geçtiğimiz ay açıklanan “55 için uygun” olarak ifade edilen “Fit for 55” isimli önlemler paketi. Paket, karbon salımının 2030'a kadar 1990 seviyesinden yüzde 55 aşağı çekilmesini hedefliyor. Bu kapsamda birçok uygulamaya devreye girecek.” dedi.
Bunlardan en önemlisinin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması olduğunu belirten Ömer Gökhan Tuncer, “Bu şu anlama geliyor. Daha düşük maliyetle üretilen yüksek emisyonlu ürünler ile görece daha düşük emisyonlu ancak yüksek maliyetle üretilebilen alternatif ürünlerin rekabet gücünü aynı seviyeye getirmek. Bu amaçla adına vergi, tarife dışı engel veya başka bir şey deyin AB’ye yapılan ihracatta maliyetlerin artmasına neden olacak uygulamalar hayat geçecek. Her ne kadar bu uygulama şimdilik çimento, demir-çelik, alüminyum, gübre ve elektrik sektörleri ile sınırlandırılsa da zamanla artırılacağını söyleyebiliriz. AB ile ticareti olan birçok ülke bu uygulamadan olumsuz etkilenecek. İhracatımızın yüzde 40’tan fazlasını AB ülkelerine yaptığımız düşünüldüğünde bizimde gelişmelerin dışında olmamız beklenemez. Nitekim, Ticaret Bakanlığımız tarafından Yeşil Mutabakat Eylem Planı yayınlandı. Şu anda hem kamu hem olayın farkında olan özel sektör tarafında hummalı bir çalışma var. Ancak önümüzdeki dönemde ekonomimizin büyük bir bölümünü oluşturan KOBİ’lerimizin de aksiyon alması gerekeceğini söyleyebiliriz.” dedi.
Üretim süreçlerimizin ekosisteme zarar vermeyen sürdürülebilir bir şekle dönüştürülmesinin gerekeceğine değinen Tuncer, “Tabi bunu sadece uluslararası ticaretteki rekabet gücümüz için değil, gelecek nesillerimiz içinde yapmak zorundayız. En önemli konulardan birisi ise bu dönüşüm finansmanı. AB 2021-27 yıllarını kapsayan bütçesinden yaklaşık 1 trilyon Euro’yu bu dönüşüm için ayırmış durumda. Biz de ülke olarak bu dönüşümü sağlayacak finansman araçlarını oluşturmalıyız. Önümüzdeki süreçte çok konuşacağımız bu konu ile ilgili olarak hem borsamızın hem de firmalarımızın gelişmeleri yakından takip etmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.” diye konuştu.
Meclis üyelerinin söz aldığı toplantının son bölümünde ise tarım sektörüne ilişkin güncel gelişmeler ile ilgili görüş alışverişi yapıldı.