SONKALEİZMİR- 31 maddeden oluşan ve 13 ayrı kanunda değişiklik öngören Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Çevre Komisyonu'na geldi. Tali komisyon olarak toplanan Çevre Komisyonu, kanunun çevreyle ilgili olan 1, 4, 5, 6, 7, 8, 12, 13 ve 29’ncu maddelerini görüştü. Komisyona Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Mehmet Emin Birpınar, bürokratlar ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri katıldı.
Komisyonun CHP Sözcüsü Murat Bakan ile üyeler Mahir Polat, Vecdi Gündoğdu ve Barış Karadeniz kanunla ilgili muhalefet şerhini tamamladı. Şerhte; komisyonun İçtüzüğe aykırı olarak alelacele toplandığı, bu yüzden çevre örgütleri, Sivil Toplum Kuruluşları ve meslek örgütlerinin komisyon görüşmelerine katılımının kısıtlı olduğu, komisyona katılan temsilcilere 5'er dakikalık sınırlı zaman tanındığı için görüşlerini yeterli şekilde ifade edilemediği vurgulandı.
ERDOĞAN'A BİR YETKİ DAHA
Teklifle, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından inşa edilen baraj, gölet ve diğer depolama tesislerinin maksat oranlarının belirlenmesi, değiştirilmesi ve kaldırılabilmesi yetkisinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'a verildiğini kaydeden CHP, bu durumun "konunun önemi ve gerekçesiyle çeliştiği" değerlendirmesini yaptı. CHP'li üyeler, “Tek bir kişiye böylesine geniş bir yetki verilerek, diğer ilgili kurum ve kuruluşların devre dışı bırakılması, iktidarın iklim kriziyle mücadeleye bakış açışını da ortaya koymaktadır” yorumunu yaptı.
MÜSİLAJ KONUSU
CHP'nin hazırladığı muhalefet şerhinde; teklifin müsilaj ve deniz kirliliği konusunda sadece Boğazlar ve Susurluk Havzası dahil Marmara Denizi Hidrolojik Havzası'na odaklandığı, dolayısıyla "bütüncül ve tutarlı" olmadığı belirtilirken, şöyle denildi:
“İklim kriziyle mücadelede bütüncül yaklaşım önemliyken, iktidarın hedeflerinin ve uygulamalarının bu anlamda tutarlı olmadığını görmekteyiz. Türkiye, Karadeniz’den Marmara’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar uzanan kıyı şeridiyle biyolojik çeşitlilik açısından çok değerli, doğal yaşam ortamlarını barındıran bir ülkedir. İstanbul ve Çanakkale Boğazları ve biyolojik genetik havuzu olarak adlandırılan Marmara Denizi, dünya denizleri içinde en hassas olarak kabul edilen ekosistemlerin geçiş noktasını oluşturmaktadır. Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz ekosistemleri yakinen birbirlerine bağlıdır.”
"OTOYOL VE KÖPRÜLER GİBİ OLMASIN"
Teklif ile yerel yönetimlerin, çevre kirliliğini önlemeye yönelik, arıtma, geri kazanım, arıtma çamuru işleme ve bertaraf, sıfır atık yönetimi kapsamında atıkları toplama, taşıma hizmetleri, atık işleme, geri kazanım ve bertaraf tesisleri ile mapa şamandıraları yap-işlet-devret yöntemiyle özel sektöre yaptırabilmelerinin önünün açıldığı belirtildi.
CHP'nin şerhinde ise bu tür kamu hizmetlerinin yap-işlet- devret, işlet-devret, yap-kirala-devret ve benzeri modellerle özel sektöre devredilmesinin; otoyol, köprü, havalimanları ve şehir hastaneleri gibi projelerde de görüldüğü gibi kamuya yıllarca sürecek çok yüksek maliyetler çıkaracağı vurgulanırken, “Bu durum yerel yönetimleri 20-30 yıl sürecek büyük bir işletme hizmet bedeli ödeme yükümlülüğü altına sokabileceği gibi, almadıkları hizmetin bedelini ödemek zorunda da bırakabilecek” uyarısı yapıldı.
"AMAÇ 20 MİLYAR LİRALIK RANTIN DAĞITILMASI"
Kanun teklifinin Türkiye Çevre Ajansı'na depozito ile ilgili işlemleri yap-işlet-devret modeliyle özel sektöre yaptırabilme olanağı tanıdığı vurgulanan muhalefet şerhinde, “Amaç; oluşacak atığı depozito sistemiyle önlemek değil, yıllık yaklaşık 20 milyar TL’lik rantın birilerine nasıl dağıtılacağının hesabı" denildi.
CHP şerhinde, şu değerlendirmeye yer verildi:
“Depozito düzenlemesi konusunda dünya örneklerine bakıldığında; yaklaşık 20 ülkede depozito sisteminin uygulandığını ve özellikle Almanya, Hollanda, Finlandiya, Litvanya, Norveç, Danimarka ve İzlanda örneklerinde yüzde 90’ın üzerinde iade oranıyla çalıştığını; başarılı olan ülkelerin ise sistemin kar amacı gütmeyecek şekilde ve kapalı döngü halinde uygulandığını görüyoruz. Sistemin temelinde hedef; toplanmış malzemeden, kapalı döngü içerisinde yeniden ambalaj üreterek maksimum düzeyde çevresel korumayı ve ekonomik faydayı elde etmektir. Ülkemizde oluşturmaya çalıştıkları sistemde ise vatandaş depozito için bir para ödediğinde sistemde birikmektedir; o biriken para arttıkça kar ya da rant alanı haline gelmektedir. Yani amaç; oluşacak atığı depozito sistemiyle önlemek değil, yıllık yaklaşık 20 milyar TL’lik rantın birilerine nasıl dağıtılacağının hesabıdır. AKP, KÖİ projeleri yani yap-işlet-devret ve beraberinde getirdiği garanti yükümlülüklerle birçok alanda geliştirdiği ‘kârı şirketlere, zararını vatandaşlarımıza ve ülkenin yarınlarına yükleyen’ anlayış yelpazesini çevre alanına da yaymak istemektedir. AKP, sadece ileri teknoloji veya yüksek maddi kaynak gerektiren projelerle sınırlı tutulması gereken KÖİ modeliyle yatırım yöntemini olağan iş yapma yöntemi haline getirmiştir. KÖİ’ler kamunun yürütmesi gereken yatırım projelerinin görünür gelecekteki gelirinin bugünkü hükümeti finanse eden şirketlere tahsisi için birer siyasi araç haline gelmiştir. Benzer şekilde Çevre Ajansı adı altında oluşturulmak istenen yapı da ülkenin kaynaklarını belli şirketlere peşkeş çeken kamu özel işbirliği sistemi ile hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Ajans depozito yönetim operasyonu için kar amacı gütmeyen bir yapı oluşturmalı, içinde çevre konusunda çalışan sivil toplum örgütleri, akademisyenler ve ilgili firmalarının yani özel sektör temsilcileri de yer almalıdır. Yasa ile kurulması itibariyle Kamu Tüzel Kişisi olarak karşımıza çıkan Ajans, getirilen teklifteki faaliyet görme biçimiyle somut şekilde bir rant paylaşım sistemine dönüşmüştür.”
TURİZM ALANLARI ÇEVRE AJANSI'NA
Teklifte ayrıca, Türkiye Çevre Ajansı’na, doğal SİT alanları, özel çevre koruma bölgeleri ve kıyılardaki Hazine'ye ait yerlerin işletme hakkının verilmesi, kıyılardaki Hazine'ye ait yerlerde mapa ve şamandıra sistemleri, deniz araçlarına atık alım hizmetlerini bizzat ya da işletmeye vermek suretiyle işletebilmesinin öngörüldüğü ifade edildi.
Türkiye Çevre Ajansı'yla turizm alanlarının işletilmesinin planlandığı ve bu durumun da ajansın kuruluş amacıyla çeliştiği vurgulanan CHP şerhinde ise şöyle denildi:
“Kıyılardaki ve denizdeki kirliliği önlemeye yönelik maddelerle birlikte ajansa bu konuda kirlilik bildirimi gibi görevler yüklenileceğine, kıyılarda, korunan alanlarda turizm işletmeciliği görevi verilmektedir. Söz konusu faaliyetler denizlerimizdeki su kirliliğinin de artmasına neden olacaktır. Teklif, hassasiyetle sürdürülmesi gereken faaliyetin merkez üzerinden taşere edilmesi anlamına gelmektedir. Türkiye, AB Çevre Ajansına üyedir, ne var ki, Türkiye Çevre Ajansı için yasa önerisinde öngörülen statü ile görev ve yetki alanı bakımından AB üyesi olan devletlerdeki benzeri kurumlara göre ciddi sapmalar bulunmaktadır. Dünyadaki örneklerine uygun olarak, çevre politikası alanında strateji belirlemek, geliştirmek, çevre hakkında doğru ve bağımsız bilgi sunmak, iklim krizi ve diğer çevre sorunlarıyla ilgili ulusal strateji oluşturmak, bilimsel araştırmalar yapmak, halkı doğru bilgilendirmek amacıyla kurulmamıştır. Ajansın, çevreyi sermayeleştirme ve rant alanı haline getirme görev edindiği görülmektedir.”