CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, gıda sektörünün ve özellikle de Türkiye tarımının içinde bulunduğu zor koşullara ilişkin sektör temsilcileri ile birlikte yaptığı değerlendirmeleri paylaştı. Meclis çalışmaları kapsamında İzmir Ziraat Odaları İl koordinasyon Kurulu Başkanlığı’yla yakın işbirliği içinde çalışıyor olmaktan duyduğu mutluluğu ifade eden CHP’li Beko, İzmir merkez ve ilçelerin ziraat odaları başkanlarının kendisini Meclis’te ziyaret ettiğini ve sorun ve beklentilerini kendisine aktardıklarını bildirdi. Beko, “Ziraat Odaları Başkanlarımız, bölgesel ve planlı üretimin çok önemli olduğunu ifade ettiler. Plansız üretimin arz fazlasına sebep olarak, pazarlamada sorular yaşanmasına yol açtığını ve çiftçilerin emeklerinin ve ürettikleri ürünlerin karşılığını alamadıklarını anlattılar” dedi.
BÜYÜK BİR EKONOMİK YIKIM GELİYOR!
Covid-19 pandemisiyle gıdanın öneminin ve özellikle ülke tarımsal üretiminin tekrar ve güçlü bir biçimde anlaşıldığını vurgulayan ve konuya dair açıklamalarda bulunan Beko, buna rağmen sarayın halen kısa vadeli ve plansız bir dizi eylemle günü kurtarmaya çalıştığını söyledi. Beko, TBMM’yi de dahil ederek dünyanın ve ülkemizin içinden geçmekte olduğu bu olağanüstü süreçte uzun ve orta vadeli planlar yapılması gerektiğini hatırlattı. Tarımsal üretimi artırmanın ve ekonomiye kazandırılarak özellikle de topraksız köylülere iş ve aş imkanı sağlanması amacıyla tarım arazilerinin kullanımının önemine değinen Beko, akılcı ve ekonomin kurallarına bağlı olarak, zorda olanlarla da dayanışmayı öne çıkaracak programlar yapılmasının gerekliliğine dikkat çekti.
Beko “Saray eşzamanlı olarak, üretimini arttıracağı ve ekimini sınırlandıracağı ürünleri belirlemeli, tarım arazilerini nasıl ve hangi kesimlerle işbirliği içinde değerlendireceğini kamuoyuyla paylaşmalı, çiftçilerle, köylülerle, topraksızlarla, kooperatiflerle, üretici birlikleriyle, meslek odalarıyla işbirliğini güçlendirmelidir. Büyük bir ekonomik yıkım geliyor. Bir taraftan gıda üretimi tehdit altında ve arz krizi kapımıza geldi. Diğer taraftan nihai tüketicinin ödediği fiyatlar her geçen gün artıyor ve acilen kapsamlı tedbirler alınmazsa çok hızlı bir biçimde artmaya devam edeceği anlaşılıyor. Ülkemizde çiftçilerin tarımsal kredi borçları 117 milyar liraya, takipteki kredi borçları ise 5.2 milyar liraya çıkmış durumda. Yurttaşlarımız çok zor durumdadır. 2006 yılında çıkarılan Tarım Yasası’na göre Gayrisafi Milli Hasıla’nın en az yüzde 1’i her yıl tarıma yani köylülere, çiftçilere verilmeliydi. Fakat yıllar geçti. Yasanın yürürlüğe girdiği andan günümüze kadar hiçbir zaman yüzde 1 oranında destek verilmedi. İktidar, üreticinin kendisine söz verilenin yarısına razı olmasını bekliyor. Yıllarca pamuk, tütün, pancar gibi birçok üründe kota uygulandı. Milyonlarca köylü kentlere göç etmek zorunda bırakıldı. Pamuk kotası yüzünden Sümerbank ve Nazilli Basma Fabrikası kapanmak zorunda kaldı. Pancar kotası uygulandı. Uluslararası tekellere sözler verildi. Şeker fabrikalarımız kapandı. Arazilerinin ederinin altına yapılan satışlarla Cumhuriyetin birikimi yok edildi. Tütün kotasıyla aynısı Tekel fabrikalarına yapıldı. Tekel özelleştirmesi, deposundaki malın fiyatının altına satışlarla tarihe utanç vesikası olarak kaldı. Şimdi de Brezilya, Hollanda, Mozambik ve Almanya’dan tütün mamulleri ithal eder hale gelmiş bir Türkiye manzarasıyla karşı karşıyayız” açıklamalarında bulundu.
İTHALATA ÜRETİCİYE DESTEKTEN DAHA FAZLA ÖDENİYOR!
Geldiğimiz noktaya dair yaptığı değerlendirmede çarpıcı rakamlar paylaşan CHP’li Beko şöyle konuştu: “Tarımda üretim çok pahalı, neden derseniz, tohum ithal, yerli tohum bulabilmek zor, gübre ithal, yerlisi çok pahalı, elektrik özelleştirildi artık ateş pahası, suya erişim kısıtlı, olduğunda da çok maliyetli, mazot desen eşel mobil sistemiyle dolara endekslenmiş durumda. Bu koşullarda üretim yapmak zaten bir mucize haline gelmiş. Şimdi bir de Koronavirüs salgını ile mücadele kapsamında sınırların kapatılması, ulaşımın ve hareketliliğinin sınırlandırılması söz konusu. Sokağa çıkma yasakları ile tarım ve gıda üretiminde belirsizlikler artmış üretimin örgütlenmesi daha da zorlaşmıştır. AKP iktidarının uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle artık birçok ürünü dışarıdan alıyoruz. Tarımda kendine yeten ülke olma vasfını yitirmiş bir Türkiye var. Buğday ve çeltik Rusya'dan, arpa ve mısır Ukrayna'dan, pirinç Çin'den, ayçiçeği Moldova'dan, soya Brezilya'dan, pamuk ABD'den, mercimek Kanada'dan geliyor. O ülkelerin çiftçilerini besliyoruz. Onların üretimini destekliyoruz. 18 yılda tarım ithalatına ödenen para bugünkü kurla yaklaşık 163 milyar liraya ulaşmış. AKP'nin bugüne kadar üreticimize verdiği destekten fazla bir kaynaktan söz ediyoruz. Geçen yıl soya ithalatı için 988 milyon dolar ödedik Brezilya, Ukrayna çiftçisini sevindirdik. Mısır ithalatı için 703 milyon dolar ödedik, Romanya, Rusya çiftçisini sevindirdik. Türkiye’de en fazla yetiştirilen baklagil nohuttur. Akdeniz ve İç Anadolu, nohutun yoğun olarak yetiştirildiği bölgelerdir. Ama nohutu Kanada, Kazakistan ve Rusya başta olmak üzere ithal etmişiz, 12 milyon dolar ödemişiz. Buğday, mısır, pirinç için Rusya, Ukrayna, Kanada’ya 3 milyar dolardan fazla para ödemişiz. Mercimek için Kanada, Kazakistan ve Rusya’ya 124 milyon dolar ödemişiz. Kuru soğan ve patates için çadır satışlarına umut bağlayan AKP çözümü bu ürünlerin yurt dışına satışına kısıtlamada buldu. Yine de yetmeyince 121 milyon doları Mısır, Çin, Özbekistan’a verdik. Yazık değil mi kaynaklarımıza, çiftçimize, üreticilerimize, şirketlerimize?”
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYELERİNİN ÇALIŞMALARI ENGELLENMEMELİ, DESTEKLENMELİ
“Bütün dünyada yüz yılda bir yaşanan olağanüstü bir durumdan geçiliyor. Sarayın Koronavirüs önlemleri kapsamında tarıma verdiği veya vermeyi planladığı yeni hiç bir ilave desteğin olmaması bir dehşet tablosudur” diyen Beko, üretim ekonomisine geçişin hayati bir zorunluluk olduğunun altını çizdi. Hazıra dağ dayanmayacağını ifade eden Beko, “Bugüne kadar sattık, savdık. Yeni bir kurum inşa edilmedi. Olanları elden çıkardılar. Tarımsal üretimin yapısal sorunlarına dair hiçbir kalıcı adım atılmadı” dedi. Tarımsal üretim planlaması olmayan bir ülkenin gıda güvenliği olamayacağının altını çizen Beko, ülkeyi boyunduruk altına sokacak adımlardan vazgeçilmesi gereğinin altını çizdi. Üretimin, üreticilerin, yoksulların ve kooperatifler başta olmak üzere üretici birliklerinin desteklenmesinin bir aciliyete dönüştüğüne işaret etti. Tarımsal desteklerin hem miktar hem de kapsam olarak genişletilmesinin önemine değindi. Çiftçilerin borçlarının yapılandırılmasıyla yetinilmeyerek en azından faizlerin silinmesi taksitlerin ertelenmesi ve yerel yönetimlerle tarımsal üretimi artırma alnında merkezi hükümetin acilen işbirliği yönünde adımlar atması gereğini ifade etti. Beko, bu süreçte özellikle CHP’li Büyükşehir Belediyelerinin halktan yana, çiftçiye üreticiye dost politikalarının engellenmeye çalışılmasının sadece kaygı verici olmadığını, ülkemizin birliğine de bir tehdide dönüştüğünü söyledi. Beko bu duruma derhal bir son verilerek, başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere yerel kurumlarla ve demokratik kitle örgütleriyle dayanışma içinde çalışmaların yürütülmesi konusunda harekete geçilmesinin zaruri olduğuna da işaret etti.