GÜNCEL POLİTİKA YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ SPOR MAGAZİN RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Güncel
11 Eylül 2022 Pazar 16:57

Başkan Tunç Soyer: Gayrı ölsem de gam yemem!

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, 9 Eylül etkinliklerinde tartışma yaratan sözleriyle ilgili olarak konuştu. Başkan Soyer, "Atatürk'ün yazdığı Nutuk'tan ilham aldım" değerlendirmesinde bulundu. Kordonboyu'ndaki muhteşem geceyle ilgili de konuşan Soyer, "Gayrı ölsem de gam yemem" dedi.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Habertürk TV'de Serap Belet ve Kürşad Oğuz'un sorularına yanıt verdi. Soyer, tartışma yaratan sözlerinden, önceki gece İzmir'de gerçekleşen konsere, 6 Masa'dan, İzmir Körfezi'nin koku sorununa değin birçok alanda görüşlerini aktardı.

Tunç Soyer'in konuşmalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

"HER ÜLKENİN HAFIZASINI TAZELEMESİNE İHTİYAÇ VAR"
Çok uzun zamandır hazırlık yapıyoruz. İnsanların hayatında da, ülkelerin hayatında da 100 yıl önemli dönüm noktası. Fransız İhtilali'nin 100. yıldönümü nedeniyle Eyfel Kulesi yapılmış mesela. İnsanlar 100. yıl anmalarını, kutlamalarını görkemli yapıyorlar; çünkü her ülkenin hafızasını tazelemeye ihtiyaç var. Çok egemen bir şekilde hız toplumu haline geldik. Bu insanların köklerinden kopmasına, geçmişlerini unutmasına sebep oluyor. Biz bu hafızasının tazelenmesi gerektiğine inandık ve 100. yıl kutlamalarına aylar öncesinden bir hazırlığa giriştik. Bir çok etkinlik ve organizasyon düşündük. En önemlisi 9 Eylül'de yapacağımız organizasyondu.

"ATALARIMIZIN İZİNDEN YÜRÜMEK İHTİYACI DUYDUK"
Bizim Tarkan'la daha önceye dayanan dostluğumuz var. Seferihisar'da hayvan barınağı için yola çıktığımızda onun olağanüstü desteğini görmüştük. Atalarımızın izinden yürümek ihtiyacı duyduk. 24 Ağustos'ta başlayan uzun zafer yürüyüşünü yeniden yürüyelim istedik. İki gece yürüyüşüne katıldım, 8 kilometrelik gece yürüyüşüydü. CHP Genel Başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu da bize eşlik etti. İnsan atalarımız bu yollardan nasıl geçmişler, bayağı da ayazmış, gibi düşünceler geçiyor içinizden.

"TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİNİN EN GÖRKEMLİ PRODÜKSİYONU"
Saat 05.30'da top atışı başladı, hepimizin tüyleri diken diken oldu. Bütün hikayeyi çok daha iyi anlamamıza imkan verdi. Olağanüstü meşakkatli, zor, hakikaten olağanüstü büyük bir mücadele ile yaşanmış Büyük

Taarruz ve nihayet 9 Eylül'de İzmir'e varan uzun yolculuk. İşgal sona eriyor.
Sıkılan ilk kurşun da İzmir'de. İzmir işgale karşı direnişin başladığı, 3,5 yıl süren işgalin sonlandığı bir kent. En güzel şekilde hafızayı tazelememiz, hem de bu millet uzunca bir süredir eğlencesini ve neşesini kaybetti.

"BUNLAR BENİM SÖZLERİM DEĞİL NUTUK'TAN İLHAM ALDIM"
Bir de bunu hatırlatmak ihtiyacını duyduk. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en görkemli prodüksiyonunu hazırladık. Bunlar benim sözlerim değil. Ben Nutuk'tan ihlam aldım. Mustafa Kemal Atatürk diyor ki; Osmanlı Devleti’nin dahil bulunduğu grup, Harb-i Umumî’de mağlûp olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şerâiti ağır bir mütarekenâme imzalanmış. Büyük harbin uzun seneleri zarfında millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi Harb-i Umumî’ye sevk edenler kendi hayatları endişesine düşerek memleketten firâr etmişler. Saltanat ve hilâfet mevkiini işgal eden Vahideddin, mütereddi, şahsını ve yalnız tahtını temîn edebileceğini tahayyül ettiği denî tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın riyâsetindeki kabine âciz, haysiyetsiz, cebîn, yalnız pâdişâhın irâdesine tâbi ve onunla beraber şahıslarını vikaye edebilecek herhangi bir vaziyete razı.

"YUNAN'DAN BAHSETMEMEK GİBİ BİR ŞEY YOK"
Mustafa Kemal Atatürk bu direnişi başlatırken Osmanlı Sevr'i imzalamış. Bu işgale rıza gösterenler bir tarafta, diğer tarafta emperalistlere direnişi başlatan Atatürk ve atalarımız. Yunan'dan bahsetmemek gibi bir şey yok. Biz hepsini emperyalistler olarak tarif ettik. Fransızlar, İngilizler, emperyalist güçler tarihin en büyük tokadını bizden yediler. Hafızayı kaybedersiniz, hurafelere, gerçek dışı bilgilere, inançlara sarılırsınız. Bu sizi geleceğe taşımaz. Taşıyacağı gelecek, sürdürülebilir gelecek olmaz.Benim gibi düşünen arkadaşlarımızın hiçbirinin Osmanlı ile meselesi yok. Osmanlı bizim atalarımız. Bizim onlarla hiçbir şekilde meselemiz olamaz. 1. Dünya Savaşı sırası ve sonrasında bu ülkeyi emperyalistlere teslim edenlerle hiç mi hesabımız olmaz? Elbette hesabımız olacak.

"VENİZELOS ATATÜRK'Ü NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ'NE ADAY GÖSTERDİ"
Bu bir tesadüf. Bizim çok öncesinde planladığımız seyahatti. Ve ne yazık ki o gün sayın Cumhurbaşkanının böyle açıklaması oldu. Büyük Zafer ve arkasından bizim milletimize yaşatılan 100 yıllık kesintisiz barış, belki de binlerce yıl bu topraklarda yaşatılan en uzun süreli barış dönemi. Bu son derece kıymetli bir şey. Bütün bunlardan bağımsız olarak söylemem gereken şey; Mustafa Kemal Atatürk olağanüstü zafer kazanıyor, çarpıştığı düşman 1933'de, Cumhuriyet'in 10. yılında, Cumhuriyetin kutlama törenlerinde Mustafa Kemal Atatürk'ün yanında oturarak eşlik ediyor. Atatürk'ü Nobel Barış Ödülü'ne aday gösteren komutan Venizelos.

"BU BENİM MESELEM DEĞİL, TAMAMEN DEVLETİN MESELESİ"
Mustafa Kemal Atatürk, bütün zaferlerini sürdürebilir barış elde etmek için yaptığını söylüyor. Bu topraklarda atalarımıza ve bizden sonraki kuşaklara borcumuz bu barışı sürdürebilir kılmaktır. Belediye başkanıysanız şehirler arasında kardeş ilişkiler kurarak barışa katkı vermeniz gerekir. Bu belediye başkanının asli görevlerindendir. 20'nin üzerinde kardeş şehrimiz var bizim. Ben belediye başkanıyım ve barıştan yanayım, belediye başkanı olarak barışın sürdürebilir olmasını istiyorum. Bu mümkün müdür, değil midir, benim meselem değil. Bu tamamen devletin meselesi.

"SADECE İZMİR'E DEĞİL BÜTÜN TÜRKİYE'YE UMUT VERDİ"
Aslında dün 3 büyük hikayenin birleşmesiyle olağanüstü bir şey çıktı ortaya. Tarkan tabii ki bir megastar, hakikaten önemli bir sanatçı. İkincisi 9 Eylül; yani 100 yıllık bir kurtuluşun hikayesi, üçüncüsü 100 yıllık hikayenin görkemli şekilde sahneye konulduğu performansı sahneledik. Yüzbinlerin katıldığı olağanüstü görkemli kutlama gerçekleşti. Sayıları bilmiyorum, rakam söylemek çok mümkün değil, çok da doğru olmayabilir. Ama coşkuyu söyleyebilirim, olağanüstü coşkuydu. Doğadaki gibi biriken bir enerji toplumda da kendini ortaya çıkarabilecek biçimde kendini gösterdi. Bu bize olağanüstü umut verdi. Sadece İzmir'e değil bütün Türkiye'ye umut verdi. Sayıların çok önemi yok, wikipediaya göre dünyanın en büyük açık hava konserlerinden biri olmuş, bununla da iftihar ediyoruz.

"BU GÜZELLİĞİ ISKALAMAMALIYIZ"
Sayın genel başkanımız da çok memnun kaldı. Hakikaten güzel tweet paylaştı, siyaseti bir yana bırakıp, torunu ve eşiyle konsere gittiğini söyledi. Toplumun her katmanından, her yerden, Türkiye'nin her yerinden; hatta yurt dışından olağanüstü kalabalık vardı. Biz biraraya gelirsek, aramızdaki farklılıkları zenginlik gibi yaşayabilirsek ortaya olağanüstü bir fotoğraf çıkıyor. Bu güzelliği ıskalamamalıyız. Bu güzelliğin üstüne barış inşa edebiliyorsunuz. Bu konser bize ayakları yere basan umudumuzu büyüttü. Çünkü gördük, orada birbirini incitmek istemeyen insanları gördük. Kalabalıklar keyifle, güleryüzle, olağanüstü bir akşam yaşadılar, aslında tarih yazdılar. Geride bırakacağımız miras İzmir 100. yılını böyle kutladı demek olacak herhalde.

"100. YIL BÜYÜK FIRSATLAR TAŞIYOR"
Bu akşamın filmini çektik, kaydettik, bir tür belgesele dönüştürdük. Onu da İzmirlilerle pek yakında paylaşacağız, bu gösteri havaya uçup gitmeyecek. İlerleyen günlere dair birçok konserimiz olacak. Konser yapmış olmak için konser yapmıyoruz. 100. yılın bu milletin geleceğini şekillendirecek fırsatlar taşıdığını düşünüyoruz. İktisat Kongresi ile çalışma başlattık. 9 Eylül'deki büyük yangından sonra, 5 ay sonra toplanan kongre. Türkiye'nin her yerinden işçi, çifçti, sanayici, tüccarı buluşturmuş bir kongre. Ortada Cumhuriyet yok iken Lozan imzalanmamış iken yeni kurulacak Cumhuriyetin iktisat politikalarını oluşturabilecek kongre. Biz de geleceğin siyasetini şekillendirecek, işçiler, çiftçiler, sanayiciler, tüccarlar için politikalar belirlenmesine imkan verecek bir çalışma yapıyoruz.

"ARTIK ÖLSEM DE GAM YEMEM"
100. yılında Lozan var Cumhuriyet var. Ben seçim kampanyası sırasında ne mutlu bana ki belediye başkanı olacağım kentte, bu ülkenin kuruluşundan, kurtuluşundan, 100. yılına giden yolculuklarında 100. yılı kutlamak bana nasip olacak diyordum. Ölsem gam yemem gayrı. Dün akşamı gördüm ya, Türkiye'nin her yerinden insanlarla gelecek umudunu büyüterek yaşadık ya bundan sonra ölsem gam yemem gayrı diyorum. 100. yılın tüm kilometre taşlarını İzmir'liye, Türkiye'ye hatırlayacak, onların hafızasını tazeleyecek çalışmalar yapacağız. Elbette konser olacak. Konser işin belki biraz rengi, eğlencesi ama içeriği güçlü olacak organizasyonlar yapacağız.

"TARKAN 'NE OLURSA OLSUN KONSERİ YAPACAĞIZ' DEDİ"
Gerçekten çok büyük üzüntü, korku yaşadık. Yarım saat öncesinde sahneyi görmeye gitmiştim. Hakikaten büyüleyici olağanüstü sahneydi. Ben ayrıldıktan sonra çökmüş. Tekrar oraya koştuk, büyük korku yaşadık. Altında insanlar olabilir, yaralanan, ölen insanlar olabilirdi. Çok şükür olmadı. Kimsenin zarar görmeden atlattığını gördük. O anlamda içimiz rahatladı. Sonra zamana karşı yarış başladı. Önümüzde 36 saat kalmıştı. 36 saat boyunca bütün ekipmanı taşımak gibi sıkıntı vardı. Arkadaşlarımız olağanüstü çabayla organize ettiler. Tarkan gelirken kararını vermişti 'ne olursa olsun konseri yapacağız' diye. Ve nitekim insanlarım unutamayacağı bir gece yaşandı.

"ENGELLEMELER, KISITLAMALAR MAZERET OLAMAZ"
Ben şikayet makamı değilim. Uzun yıllardır, benden öncesi de benim dönemimde kendi ayakları üzerinde durmayı başaran belediye yarattık. Yaşadığımız engellemeler, kısıtlamalar mazaret olamaz. Biz bu koşullara rağmen daha iyisini, güzelini başarmak mecburiyetindeyiz. Bunlar şikayet edeceğim şeyler değil.

"6'LI MASA İLE HAYALİNİ KURDUĞUM TÜRKİYE MANZARASI ÖRTÜŞÜYOR"
Gerçekten biz bu bereketli topraklarda olağanüstü güzel iklim koşullarında, bu kadim kültürün evlatları olarak binlerce yıldır yaşadığımız coğrafyada bu yoksulluğu, sıkıntıları, hayat pahalılığını hak etmiyoruz. Kimse neden bugün enflasyon rekorları kıran ülkede yaşadığımızı anlatmaya çalışmasın. Biz bunu hak etmiyoruz. Bugün küçük üreticinin ayakta durmasını mümkün kılacak tarım politikası mümkün. Başka bir ülke de mümkün. Herkesin güleryüzle, başka bir şeye muhtaç olmadığı toplumsal iklim yaratmak mümkün. Bu toprakların bereketi, kaynakları buna yeter. Bunun için yerel siyaset yapıyorum. 6'lı Masa'nın açıklamalarını dinledikçe onların çizdikleri Türkiye tablosu hayalini kurduğum Türkiye tablosu ile örtüşüyor.

"GELECEĞİN SİYASETİNİ ŞEKİLLENDİRMEK İÇİN YEREL ÇALIŞMALAR YAPIYORUZ"
Başından beri söyledim, sayın Kemal Kılıçdaroğlu en yakışan adaydır diye düşünüyorum. Ama 6'lı Masa'nın takdiri genel başkanımız da öyle düşünüyor, o nedenle haddimi aşmak istemem. Biz 100. yılla meşgulüz, İzmir'in 9 Eylül'ü gelecek yüzyıla İzmir'in ve Türkiye'nin geleceğinin şekillendirilmesi, iktisat kongresi, bu siyasal iklimde geleceğin siyasetini şekillendirecek yerel çalışmalar yapıyoruz. 6'lı Masa'nın sıkıntıları, sorunları, çözümleri doğrusu benim gündemimde yok.Az önce size Nutuk'tan Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerini söyledim. Karşılaştırdığınız zaman benim sözlerim hafif kalır. Kaldı ki cevabı İzmir halkı verdi, benim buna söyleyecek cevabım yok.

"GELDİKLERİ GİBİ GİDECEKLER DEMİŞTİK, GELEMEDEN GİTTİLER"
Bizi dün akşam umutlandıran şey neyse aynen oydu. İzmir'in birlikteliği, dayanışması, herkesin biraraya gelip 'İzmir için ben ne yapabilirim' duygusunu taşıyor olması bu gemi meselesinde de yaşandı. Daha önce depremde de yaşanmıştı. İzmirliler bir deprem yaşadı. 1 ay sonra binlerce insanın çıktığı çadırlar kaldırılmıştı. Olağanüstü kampanya ile herkesin başını sokacağı ev kiralaması mümkün hale gelmişti. Kısacası o dayanışma gemiyle ile harekete geçti. İzmir Büyükşehir Belediyesi, DİSK, KESK, Türk Tabip Odası birlikte dava dilekçesi imzalayarak ortak dava açtık. Buna vatandaşlar, sivil toplum kuruluşları ile katılım sağlandı. İtiramızımızı güçlü şekilde dile getirdi. Konser yaptık, nihayet haklılığımız anlaşıldı, o gemi rotasını çevirip geri döndü. Geldikleri gibi gidecekler demiştik, gelemeden gittiler.

"TÜRKİYE'DE DAHA ÖNCE YAŞANMAMIŞ BİR ÇALIŞMA BU"
Biz deprem olmadan Deprem Daire Başkanlığı'nı kurmuştuk, pandemi olmadan Toplum Sağlığı Daire Başkanlığı kurmuştuk. Kurumsal kapasitemiz hazırdı. Deprem olduktan sonra çok hızlı aksiyon alabildik. Birkaç saat içinde yapılması gerekenler, orada İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Başkanlığı belki de en iyi kadroya sahip dairedir. Çok hızlı müdahale ettiler. Olağanüstü kampanya başlattık. Binlerce insanın ev bulmasını mümkün hale getirdik. 42 milyon civarında bağış toplanmıştı, bir o kadar belediyemiz kaynak aktardı. Çözümler ürettik. Arkasından 10 üniversitenin katılımıyla ODTÜ Başkanlığında 84 akademisyenin işbirliği içinde bir ekip kurduk. İzmir'in yeraltısı haritasını çıkartacak çalışma başlattık. Türkiye'de daha önce yaşanmamış çalışma bu. Bizden sonraki kuşaklara İzmir'in yeraltı haritasını sunabilecek bir hale geleceğiz.

"DİLBER APARTMANI ÖRNEK BİR PROJE"
Hangi faylar kısa, hangi faylar ölü, hangi faylar daha büyük deprem üretebilir. Kentin geleceğine dair öngörüler bilimsel disipline alınmış olacak. Binaları tek tek tarayarak deprem karnesi çıkarıyoruz. 33 bin 100 binayı bitirdik. Çalışma devam ediyor. İzmir'in tamamını deprem karnesini çıkaracak çalışma yürütüyoruz. Bütün bunların ötesinde bir de depremzedelerimizin konut ihtiyacını giderecek çözüm ürettik. Bu da aslında çok uzun zaman aldı. Sonunda gerçekleştirdik. Ağır hasar almış, yıkılmış binalarla ilgili yüzde 20 emsal artışı getirdik. Bu artışı yeterli olmadı birçok bina için. Orada da bir çözüm ürettik. Bir örnek apartmanla başladık. Dilber Apartmanı. 32 dairelik apartmandı. Yüzde 20 emsal artışıyla 40 daireye çıktı. Müteahhit payıyla beraber, vatandaşların evlerini yapması mümkün değil. Belediye şirketini devreye soktuk, apartmanın mülki yapısını değiştirdik, arsa hissedarlığına dönüştürdük, kooperatif kurdukdur. Belediye şirketimizle anlaşma yaptılar, çok cüzi karla yüzde 1 ile bu imalatı onlar için yapacak. İnşaata başladık. 350 bin liralar mertebesinde tamamlanıyor olacak. Bu çözümümüz diğer apartmanlar tarafından mutlulukla karşılandı. Şu anda her biri kat malikliğini değiştirip, arsa hissedarı oldu ve belediye şirketimizle anlaşma yapmak için sıraya girdi.

"KÖRFEZ UZUN YILLAR FOSEPTİK GİBİ KULLANILMIŞ"
Bu inşaatlar başladıktan sonra olağanüstü hızlı seyredecek. Şu ana kadar bu çözümleri üretmeyle ilgili sorumnumuz vardı. Bundan sonrası çok hızlı gidecek. İnşaat başladıktan sonra hiçbir sıkıntı yok. Belediyenin teminatı ve şirketiyle yürütülecek inşa süreçleri olacak. Aslında Nisan-Mayıs aylarında yükselen koku sorunu vardı. Şu an itibariyle minimuma indiğini söylemek lazım. Öncelikle İzmir Körfezi aslında çok uzun yüzyıllar boyunca adeta foseptik gibi kullanılmış. Güzelyalı semtinin adı eskiden Kokaryalı imiş. Cumhuriyetten sonra ismi verilmiş. Çok uzun yıllardır koku sorunu yaşanmış. Benim yaştakiler bilirler, 30 yıl öncesine kadar İzmir'e girişte felaket koku vardı.

"2 SENE SONRA KOKU SORUNU TAMAMEN BİTECEK"
Büyük Kanal Projesiyle büyük kanal inşa edildi, körfeze akan tüm pis sular bu kanala bağlanarak büyük arıtma tesisleri yapıldı Güzelbahçe ve Çiğli'de. Kronik koku sorunu büyük rahatlama dönemine girdi. Son dönemlerde artan koku sorunu, çok önemli bir başka kronik sorundan kaynaklanıyor. Yağmur suyu ve pis su kanalları bileşik sistem denilen adlandırmayla birlikte akıyor. 400 kilometre civarında yağmur suyu ve pis suyu ortak çalışıyor. Yağmur suyu ile birlikte pis suyu arıtmaya taşıyoruz. Arıtmanın kapasitesini çok zorluyoruz. Biz göreve geldiktensonra 196 kilometre yağmur suyu pis suyu ayrıştırmayı tamamladık. Özetle yağmur suyu, pis suyu kanallarının ayrıştırmasıyla beraber arıtma tesisleri olağanüstü rahatlamaya girecek. Arıtma sisteminin pompa sistemlerini değiştiriyoruz. Bunların değişmesiyle berabğer arıtma sistemleri çok daha fonksiyonel hale gelecek. 2 sene sonra tümüyle sıfırlanacak. Yaklaşık 20 yıldı orada arıtma tesislerinden alınan çamurun serildiği büyük havuzlar var. 40 metreye 40 metre genişliği olan 7 metre derinliği olan havuzda depolanmış. Bu çamurun yaydığı koku vadı. Manisa'da bir tesis vardı, çamuru oraya taşıyoruz. Biz bunu bürokrasi kadrolarımızla çözmüyoruz. Çevre mühendisleri odası, akademisyenlerin katılımıyla kriz merkezi oluşturduk. Çalışma bir yandan yürüyor. 2 sene içinde koku sorununu tamamen bitirecek çözümü hayata geçirmiş olacağız.

"BEN ÇOK ŞÜKÜR Kİ BAHTIMLA UYUMLUYUM"
İzmirlilere minnettarım. Çok şükür bütün krizlere rağmen, canla başta çalıştığımızı görüyorlar, olağanüstü teveccüh ve anlayış gösteriyorlar. Bundan büyük bahtiyarlık ve mutluluk duyuyorum. Eskiler mutluluk yerine bahtiyarlık sözünü tercih ederlermiş. Bahtiyarlık demek bahtı ile uyumlu olmak demekmiş. Ben çok şükür ki bahtımla uyumluyum.