SONKALEİZMİR-Altınordu Başkanı Seyit Mehmet Özkan, kulübün sitesinden yayınladığı yazı ile ayrılık mesajı verdi. Özkan'ın kulübün 1. Lig'de kümede kalmasının ardından A takımı bırakma kararı aldığı, altyapıda ise görevine devam edeceği öğrenildi. Özkan'ın A takım yönetimini Altınordu Spor Kulubü Derneği'ne bırakacağı öğrenildi.
Seyit Mehmet Özkan'ın yayınladığı yazı şöyle:
Herkese merhaba,
İnsanların geçimlerini kazanmak için yaptıkları işe, eski dilde ”meslek”, yeni dilde ise “profesyonel iş” denir.
Normal Şartlar Altında (NŞA), insanlar namerde muhtaç olmadan yaşamak için çalışmak zorundadırlar.
Hiç çalışmadan bu dünyada misafir olup göçen var mıdır? bilmiyorum.
Ama çok az çalışan insanlar tanıdım. Dedelerinden babalarından kalan han, hamamlarının kiralarını toplamak dışında başka iş yapmayan birkaç insan tanıdım.
NŞA insanlar haftada 45 saat çalışırlar. Günde 7,5 saat/haftada 6 gün veya günde 9 saat/haftada 5 gün çalışırlar..
Erkekler en az 55 yaşına kadar, kadınlar ise en az 50 yaşlarına kadar çalışmak zorundadırlar..
İnsanlar emekli oluncaya kadar yıllarca aynı işi yapa yapa sıkılırlar ama meslek değiştirmek öyle kolay iş değildir.
Bu sıkıcı hayatı değiştirmenin tek yolu “hobi edinmek”tir.
Evet, NŞA insanların hayatlarında hobileri çok önemli yer tutar. Hobisi olmayan bir insan, az değil çok eksiktir!
Hobinin en kralı toprakla uğraşmaktır. Azıcık bir toprağı bile olsa yeter insana..
Örneğin babam Kenan Usta’nın 3 tane hobisi vardı..
1. Toprakla uğraşmak, 2. Olta balıkçılığı, 3. Türk Sanat Müziği dinlemek.
Ben hep top peşinde koştuğum için, babam bahçede çalışırken hep kaçardım.
Bana derdi ki ”Memet bir gün herkes bu toprağın içine girecek, girdiğinde seni tanıyor olsun bu toprak, gel biraz çapa yap!”
Ben o zaman kendi kendime derdim ki, böyle açıklamaya insanın geleceği varsa gelmez!..
Ama birlikte balığa çıktığımız çok olmuştur, çok maceralarımız vardır.
Birlikte Türk Sanat Müziği dinleye/söyleye şehirlerarası iş seyahatlerimiz olmuştur.
Bu dünyada ne kadar “iş” varsa, o kadar da “hobi” vardır. Yani birinin mesleği, diğerinin hobisi olabilir.
Benim 67 yıllık yaşamımda en çok rastladığım hobiler;
Bahçecilik, bir müzik aleti çalmak, olta balıkçılığı, avcılık, kuş beslemek, at yarışı, kağıt oynamak, bilardo, tenis, yüzme, futbol, resim yapmak, seramik işlemek, seyyahlık..
Mesela yeni dönemin en yaygın hobisi “yemek yapmak, yemekten iyi anlamak” yani gastronomi. Yıllardır bizi analarımız doyurdu ama nedense en ünlü gastronomlar erkek???
Onca güzel iş arasından benim hobim ise, maalesef “futbol” oldu. Gençlikte oynarken güzel de, yetişkinlikte futbolun yöneticiliğini yapmak tam bir deli saçması!!.
Futbol yöneticiliği (eğer arkasında gizli bir ajanda yoksa) akıldışı bir uğraşı!.. Akla mantığa aykırı bir yaşam istiyorsanız buyurun futbol yöneticiliği burada!
Yaşamımda yaptığım her şey gibi(!), futbol yöneticiliğinde de ölçüyü kaçırdım, hobim işim oldu!..
Eğer hobim “futbol” olmasaydı mutlaka “sanat”la uğraşırdım. Mesela sanat girişimciliğine soyunabilirdim..
Ünlü organizatör Egemen Bostancı’nın hayranıydım. Bizim gençliğimizde harika “müzikal tiyatrolar” yapardı.
Rahmetli duayenimiz İlhan Cavcav’ın değil de Egemen Bostancı’nın izinden gidebilirdim.
Ya da en azından, babamdan miras “Türk Sanat Müziği”nin kaybolmaması için çabalardım.
1970’lerde İzmir Fuarı çok canlı idi.. Fuar tam 1 ay sürerdi.. 6-7 tane gazino ünlü sanatçıları getirir,
birbirleriyle yarışırlardı..
Zeki Müren her zaman Manolya’da sahne alırdı.. Müzeyyen Senar Çamlık Senar’da çıkardı..
Golf gazinosunda ise Behiye Aksoy, Gönül Yazar, Muazzez Abacı, Bülent Ersoy, sonraları İbrahim Tatlıses, Sezen Aksu..
Dans etmek isteyenler Kübana gazinosuna Ferdi Özbeğen’e giderlerdi.. Daha gençler için ise Mogambo Disko vardı..
Babam tam bir Türk Sanat Müziği tutkunu idi.. Yakın arkadaşı ünlü Şef Udi Mustafa Erses amcam sayesinde en ünlü müzisyenler ve şarkıcılar ile birlikte olurdu..
Modası hiç geçmeyen hobiyi bilerek en sona sakladım; Sinema..
Sinema yani film izlemek birçok kişinin en çok kullandığı serbest zaman etkinliğidir. Ben özellikle 2. Dünya Savaşı filmlerinin hastasıyımdır.
Sadece 2. Dünya Savaşı filmleri değil birçok film bana çok şey öğretmiştir, bana bir şeyler katmıştır. Saymaya kalksam çok uzun bir liste olur. Ama illa ki üç beş tane söyle derseniz;
Doktor Jivago, Guguk Kuşu, Baba, Schindler’in Listesi, Piyanist, Elli İlk Öpücük, Aşka Son Şans, Paris’te Gece Yarısı, Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi, Er Ryan’ı Kurtarmak ve Forrest Gump.
Forrest Gump.. Baş aktörü Tom Hanks’i tek tutarım. Tom Hanks’in birçok popüler filmi vardır ama Forrest Gump bence en baştadır.
Hiç unutamadığım bir sahnesi vardır:
Gump üç yıldır neden olduğunu bilmeden koşmaktadır, kilometrelerce yol kat etmiştir.
Amerika’nın tam ortasında, saç sakal birbirine karışmış halde ve arkasında destekçileri ile birlikte Oklahoma bozkırını geçerken, bir anda durur, döner ve şöyle der;
- Çok yoruldum, eve döneceğim.
Kalın Sağlıcakla,
SMÖ