Vaughn Smith, 46 yaşında. ABD'nin başkenti Washington'da yaşıyor. İşi her gün ev ev dolaşıp lekeli halıları temizlemek. Müşterileri ondan çok memnun. Çünkü en inatçı lekeleri bile nasıl çıkarabileceğini çok iyi biliyor. Verdiği temizlik hizmeti karşılığında saatte yaklaşık 20 Dolar kazanıyor.
Smith'in yakın çevresindekiler dışında kimsenin bilmediği çok ilginç bir özelliği var. Kimse bilmiyor, çünkü Smith bu konudan bahsetmekten pek hoşlanmıyor. Ancak biri sorduğunda da gerçeği gizlemiyor: Smith, 8 dili çok akıcı bir biçimde konuşabiliyor. Bu diller İngilizce, İspanyolca, Bulgarca, Çekçe, Portekizce, Rumence, Rusça ve Slovakça.
Ama dil becerileri bununla sınırlı değil. "Hepsinde çok iyi değilim ama 25 dili de az çok biliyorum" diyen Smith'in bu ifadesi fazla mütevazı sayılabilir. Zira Smith aslında toplam 45 dil biliyor, bunların 24 tanesini kullanarak uzun sohbetler yapabiliyor. 8 ayrı alfabeyi okuyup yazabiliyor. İtalyanca, Fince ve Amerikan İşaret Dili ile hikayeler anlatabiliyor. Kendi kendine Meksika'daki Nahuatl ve Montana'daki Saliş yerlilerinin dilini öğrenmeye çalışıyor. Hollandaca ve Katalancadaki aksanları o kadar başarılı ki doğuştan bu dilleri konuşanları bile şaşırtıyor.
Smith'in bu sırrını öğrenen herkes, aynı şeyi merak ediyor: Dışişleri Bakanlığı'nda ya da Uluslararası Para Fonu'nda çalışan çevirmenlerin 6 basamaklı maaşlar aldığı, yabancı dil bilmenin CV'lerdeki en önemli beceri kabul edildiği bir şehirde, bu yetenekli adam kendini neden gizliyor?
SMITH 45 DİLİ NASIL ÖĞRENDİ?
Birden fazla dil konuşabilen kişiler için "poliglot" sıfatı kullanılıyor. Smith gibiler ise "hiperpoliglot" olarak adlandırılıyor ve çok nadir bulunuyor. Hiperpoliglot olmak için en az 11 dil bilmek gerekiyor. Bilinen dil sayısı arttıkça hiperpoliglotların nadirlik seviyesi de artıyor. Bugüne kadar kayda geçmiş birkaç efsanevi poliglot var ve hepsi de insanın potansiyelinin sınırlarının ne kadar zorlanabileceğine dair tartışmalara yol açmış kişiler.
Peki Smith nasıl hiperpoliglot oldu? Beyni yabancı dil öğrenirken çok zorlananlardan farklı mı çalışıyor? Ve tabii herkesin merak ettiği üzere, neden halı temizleme işiyle uğraşıyor?
Bütün bu soruların meselenin özünü kaçırdığını belirten ve "Benim kimseyi etkilemek gibi bir derdim yok" diyen Smith, kendisine sorulmadıkça bildiği dillerden kimseye bahsetmediğini hatırlatıyor. Kendini bildi bileli isimleri sayıları, tarihleri ve sesleri başkalarından daha iyi hatırladığını belirten Smith, "Bunun sebebi benim için de bir sır" diye konuşuyor.
İNGİLİZCE VE İSPANYOLCAYLA BÜYÜDÜ
Smith çocukken dünya üzerinde iki dil var sanıyordu: Babasının konuştuğu İngilizce ve annesinin konuştuğu İspanyolca. Meksika'daki akrabalarını ziyaret ettiğinde İspanyolca konuşmaktan çok keyif alıyordu ama Maryland'deki çocukluğu boyunca bu dili kullanmamaya özen göstermişti. Diğer çocuklardan farklı görünmek istemiyordu. Bu nedenle İspanyolcayı bir sır olarak kendine saklamaya karar vermişti.
Günlerden bir gün babasının Belçika'daki uzak akrabaları Maryland'e onları ziyarete geldi. Smith'in hiç bilmediği bazı kelimeler söylüyorlardı ve bunları anlayamamak onu çok sinirlendiriyordu. O günden itibaren karşısına çıkan tüm dillere büyülenmiş gibi yaklaşmaya başladı. Annesinin plaklarından Fransızca, babasının tamirci olarak çalıştığı bir evde bulduğu sözlükten Almanca, sınıflarına gelen bir yabancı öğrenciden Rusça öğrenmeye çalışıyordu. Markette karşılaştığı yaşlı Ruslarla ana dillerinde konuşuyor, onları mutlu ediyordu.
Diğer yandan öğretmenleri ve ailesi için tam bir hayal kırıklığıydı. Sınıfta sesli okuma sırası ona gelince yine yanlış cümleden başlamıştı. Öğretmeni yine annesini arayıp "Dersi hiç dinlemiyor" diye şikâyet etmişti. Babası yine "Ben bakamıyorum" deyip annesinin evine göndermişti. Smith'e sürekli kendisinde bir sorun varmış gibi geliyordu.
"MUY, MUY INTELLIGENTE"
Annesi Sandra Vargas, "Ona nasıl rehberlik yapacağımı bilmiyordum" diye anlatıyor o günleri.
20'lerinin başında bir genç anneydi Vargas. Boşanmak üzereydi ve hiç bilmediği bir ülkede iki erkek çocuğu tek başına yetiştirmeye çalışıyordu. Oğlunun diğer çocuklarla bağ kuramadığını gördüğünde onu bir psikoloğa götürdü. Psikolog, annesine Smith'in "muy, muy intelligente" (İspanyolca "çok çok zeki") olduğunu söyledi. Ancak Smith'in kalbi de beyni kadar büyüktü. Fazlasıyla hassas bir çocuktu ve sürekli istenmediğini ya da sevilmediğini düşünüyordu.
14 yaşına geldiğinde Smith tekrar babasının yanına Washington'a taşındı. Büyükelçiliklere çok yakın bir semtte olduklarından yeni okulunda dünyanın dört bir yanından çocuklar vardı. Smith bir anda kendini evinde hissetmişti.
Brezilyalı öğrencilerden Portekizce öğrenmeye başladı. Romanyalı iki kardeşin kendisi için yazdığı cümle listesini ezberledi. Etiyopyalı utangaç bir kızdan kendisine Amharca öğretmesini istedi. Hafta sonlarını kütüphanede dil kitapları arasında geçiriyordu. Her pazartesi okula döndüğünde söyleyecek daha fazla şeyi oluyor, daha fazla şey anlıyordu.
Ancak 17 yaşında yeniden Maryland'e annesinin yanına dönmek zorunda kaldı.
Liseyi bitirince bir danışman kendisine meslek okuluna gitmesini tavsiye etti ama Smith kabul edilmedi. Bu hayal kırıklığı eğitim hayatının sonu oldu.
Ardından irili ufaklı işler geldi. Boyacılık, korumalık, YouTuber'lık, köpek gezdiriciliği yaptı. Çalıştığı evlerden birine sürekli gelen Doğu Avrupalı misafirler sayesinde, neredeyse tüm diyalektleri mükemmel bir biçimde konuşur hale geldi.
1990'DA 'AVRUPA'NIN EN FAZLA DİL KONUŞANI' BELİRLENDİ
Smith, lisedeki testler dışında herhangi bir dilin yeterlilik sınavına girmiş değil. Ama yeni diller öğrendikçe "dil bilmek" kavramının ne kadar karmaşık olduğunu daha iyi anlıyor.
Resmi yeterlilik testleri kişilerin argoyu ya da günlük dili değil, resmi dili ne kadar iyi konuşabildiğine bakıyor. Dilin kelime haznesi, dilbilgisi, telaffuz gibi unsurlarından hangisinin daha önemli olduğu da bir muamma...
Hiperpoliglotların becerilerinin test edildiği en önemli olay 1990'da yapılan bir yarışmaydı. Avrupa'da en fazla dil bilen kişiyi tespit etmeyi amaçlayan yarışmanın katılımcıları, o dilleri iyi konuşan kişilerle çeşitli diyaloglara giriyor ve yetkinlikleri karşılığında puanlar alıyordu. İskoç orgcu Derick Herning, 22 dildeki yetkinliğiyle birinci oldu. Herning'in 2019'da hayatını kaybedene kadar en az sekiz dil daha öğrendiği söyleniyordu.
Herning'in Guinness Rekorlar Kitabı'ndaki unvanını alan kişi ise 59 dil bildiğini iddia eden başka bir hiperpoliglot oldu. Ne var ki çeşitli televizyon programlarında bildiğini iddia ettiği dillerdeki soruları yanıtlayamayan bu kişi daha sonra ortadan kayboldu. "Sahtekâr mıydı yoksa kameralar karşısında panik mi yaptı?" sorusu ise yanıtsız kaldı.
Yine de birçok hiperpoliglot "Kaç dil biliyorsun?" sorusunu yanıtlamayı reddediyor, çünkü bu soru dil öğrenmenin nüanslarını göz ardı ediyor.
Bunun en iyi örneklerinden biri de Timothy Doner. Yaşadıklarını bir TED Talk'ta anlatan Doner, henüz ergenken 12 dil bildiği için New York Times'a haber olunca hayatı değişti. Kanal kanal dolaştırılan Doner, "Almanca '23 dil konuşabiliyorum' dememi, Çince tekerleme söylememi, Türkçe 'hoşça kalın' dememi istiyorlardı. Bir gösteri ürününe dönüştürülmüştüm. Abartılıydı, sansasyonalize edilmişti" diye anlattı o yılları.
"Babel No More" isimli kitabı için 400'den fazla poliglotla görüşmeler yapan Michael Erard da becerilerini sergilemekten ya da paraya dönüştürmekten hoşlanmayanların dil becerilerini daha inandırıcı bulduğunu belirtiyor.
OTİZMLE TANIŞINCA PARÇALAR YERİNE OTURDU
Smith'e geri dönersek... O öğrendiği dillerin her birine, o dil sayesinde bağ kurduğu kişilerin hikayesi gibi yaklaşıyor. Hayatları o diller tarafından şekillendirilmiş kişileri tanımak için özel bir çaba sarf ediyor. Karşılığında o kişiler de Smith'in hayatını şekillendiriyor. Onu kabul ediyorlar, benimsiyorlar, takdir ediyorlar.
Arkadaşı Ryan Harding, "Bazen sokakta yürürken, bir kenarda oturup kendi aralarında konuşan iki kişi görüyoruz. Vaughn, yanlarına yaklaşıp 'Farklı bir aksanınız olduğunu fark ettim, başka diller de biliyor musunuz?' diye soruyor. Sonra hop, bir anda o kişilerin evine akşam yemeğine davet ediliyoruz" diye anlatıyor Smith'in kurduğu ilişkileri.
Smith, Paraguaylı bir özel eğitim öğretmeniyle de böyle tanışmış. Bu öğretmen Smith'i Guaranice öğretmek için evine davet etmiş ve sohbet sırasında ona sınıfındaki otizmli öğrencilerden bahsetmiş. Smith, "'Otistik' kelimesini duyunca 'artistik'e New York aksanı kattığını zannettim" diyor. Ancak öğretmen otizm spektrumundaki bireylerin özelliklerinden bahsedince, anlattıkları Smith'e bir anda çok tanıdık gelmiş.
Belki de öğretmenlerinin söylediklerini anlamamasının sebebi buydu. Belki de bu yüzden bazı yetişkinler onu kaba buluyordu. Belki de bu yüzden insanların sürekli "becerilerine uygun kariyer fırsatlarından" bahsetmesine rağmen o nereye bakıp hangi adımı atacağını bilmiyordu.
İKİ FARKLI SMITH VAR
Smith bazen yaşadığı hayattan çok memnun hissediyor kendini. Aynı tişörtleri giymekten, bolca boş zamanı olmasından, arkadaşlarına Yemek yapmaktan, model trenleriyle oynayıp manzara resimleri yapmaktan, fotoğraf çekmekten ve kahvecilerde oturup farklı aksanları dinlemekten çok keyif alıyor.
Bazı günler ise halılarını temizlemeye gittiği insanların kendisine bakışlarını fark ediyor. Müşteriler bazen kendi yaptıkları lekelerin acısını ondan çıkarıyor. Kendi aralarında onun anlamayacağını düşünerek, dedikodusunu yapıyorlar. Öyle zamanlarda Smith, yeniden kendisini öğretmenlerini hayal kırıklığına uğratan çocuk gibi hissetmeye başlıyor.
Bir keresinde gittikleri bir evde Portekizce konuşan bir çiftin, "Şunun kılığına kıyafetine bak, hiç profesyonel görünmüyor. Kesin beceremeyecek bu işi" diye dediğine kulak misafiri olmuş Smith.
İş bitip halılar temizlendikten sonra halı temizleme şirketinin sahibi olan ağabeyi, çifte "Nerelisiniz?" diye sorup "Portekiz" cevabını aldığında Smith yüzünde muzip bir gülümseme ve mükemmel bir Portekizceyle, "Biz de daha geçen hafta Portekiz Büyükelçiliği'nin halılarını temizledik" demiş.
"Bunun üzerine adamın yüzünde oluşan ifadeyi görmek çok hoşuma gitti" diyerek anlatıyor bu olayı.
SMITH'İN FARKI NE?
ABD'nin en önemli üniversitelerinden biri olan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) bünyesinde bulunan Beyin ve Bilişsel Bilimler Laboratuvarı'nda görev yapan Rusya doğumlu bilim insanı Evelina Fedorenko'nun işi, Smith gibi insanların beyinlerini incelemek.
Beyinlerimizin dili nasıl işlediğiyle ilgili araştırmalarda genellikle gelişim bozuklukları veya felç gibi nedenlerle konuşma güçlüğü yaşayan kişilere odaklanılıyor. Bu yelpazenin diğer ucundaki insanlarla yani ileri dil becerisi olan kişilerle ilgilenen Fedorenko ise "Poliglotlar ve hiperpoliglotları diğerlerinden ayıran şey ne?" sorusuna yanıt arıyor.
Fedorenko, Smith'le Washington Post muhabiri Jessica Contrera aracılığı ile tanışmış. Okumakta olduğunuz bu haberi hazırlarken Fedorenko'nun görüşlerine başvuran Contrera, ona Smith'in akıl almaz becerilerinden bahsedip, "Benim beynim neden böyle değil? Neden başka dilleri öğrenmeye çalışsam da aklımda tutamıyorum?" diye sorunca "İsterseniz ikiniz de Boston'a gelin ve beyninizi tarayalım" yanıtını almış.
Sadece İngilizce konuşabilen Contrera, "Vaughn'un beynindeki dil bölgelerinin çok daha büyük ve fazlasıyla aktif olacağını, benimkilerin ise minicik kalacağını varsaymıştım" diyor ama çekilen MR'ların, yapılan testlerin ve bir haftalık analizlerin ardından ortaya çıkan sonuç bunun tam tersi: Smith'in beyninin dili algılamak için kullandığı kısımlar, Contrera'nınkilere kıyasla çok daha küçük ve çok daha az aktif. Aynı İngilizce kelimeleri okuduklarında bile, Contrera'nın beyninin daha geniş bir kesimi daha fazla çalışmak zorunda.
Bu sonuç, diğer hiperpoliglotlardan elde edilen bulgularla da paralellik gösteriyor.
"DEĞERSİZ BİR İNSAN DEĞİLİM"
Contrera ve Smith'in testlerini yapan nörobilimci Saima Malik-Moraleda, bu durumu şöyle açıklıyor: "Smith ana dilini konuştuğunda beyninin dili işleyen bölgelerine gönderilmesi gereken oksijen miktarı daha az. Dili o kadar çok kullanıyor ki bu bölgeleri dil üretiminde kullanma konusunda çok daha verimli hale gelmiş." Smith de daha az bildiği dilleri konuşmaya çalıştığında beyni daha fazla oksijen tüketmeye başlıyor.
Smith'in beynindeki dil alanlarının doğuştan daha küçük ve verimli olması mümkün. Ama tıpkı Contrera gibi bir beyinle doğup gelişme çağında birçok dil öğrendiği için beyninin anatomisini dönüştürmüş olması da mümkün. Bunların ikisi aynı anda yaşanmış dahi olabilir. Araştırmacıların bu senaryoların hangisinin gerçek olduğunu anlayabilmek için büyüme çağında dil öğrenen kişilerin beyinlerini sürekli tarama takibine alması gerekiyor.
Smith ise dünyadaki yerini bulmaya bir adım daha yaklaşmış durumda. Laboratuvara tanıştığı bilim insanlarının kendisini anlamaya çalıştığını, onun gibi olmak için neler yapmaları gerektiğine kafa yorduklarını görmenin kendisini rahatlattığını belirtiyor.
"Ben hep 'Acaba daha geniş perspektiften bakıldığında nasıl bir noktadayım?' diye merak ettim. 'Ya bu çok heyecanlanacak bir şey değilse' diye düşündüm" diyen Smith, bilim insanlarının heyecanını görmenin kendisini de heyecanlandırdığını ifade ediyor. "Değersiz bir insan değilim ben" dedikten sonra da cebinden telefonunu çıkarıp dil öğrenme uygulamasını açıyor. 330 gündür sürdürdüğü Galce alıştırmalarının 331'inci gününe başlıyor.
The Washington Post'un "The remarkable brain of a carpet cleaner who speaks 24 languages" başlıklı haberinden derlenmiştir.