GÜNCEL POLİTİKA YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ SPOR MAGAZİN RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Güncel
16 Ağustos 2024 Cuma 09:29

17 Ağustos'un yıl dönümünde İzmir uyarıları...

İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Celalettin Kozanoğlu, 17 Ağustos Marmara Depremi’nin 25’inci yıl dönümünde İzmir için hayati uyarılarda bulundu. İzmir genelindeki yaklaşık 903 bin yapının yüzde 36’sının kaçak olduğunu, yüzde 52’sinin ise 1998 öncesi deprem yönetmeliğine göre yapıldığını vurgulayan Prof. Dr. Kozanoğlu, riskli yapıların bir an önce tespit edilerek harekete geçilmesi gerektiğini söyledi.

17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen ve merkez üssü Gölcük olan 7.4 büyüklüğündeki depremde 17 bin 480 kişi hayatını kaybetti. Depremin üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen acılar hiç unutulmadı, 17 Ağustos büyük bir yıkımın tarihi olarak kayıtlara geçti.

İEÜ İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Celalettin Kozanoğlu, depremin Türkiye’de kendisini hiç unutturmadığına dikkat çekerek İzmir için önemli uyarılarda bulundu.

DEPREM KARNEMİZ İYİ DEĞİL

Depremden değil, çürük binalardan korkulması gerektiğini belirten Prof. Dr. Kozanoğlu, “30 Ekim 2020 tarihinde meydana gelen, özellikle Bayraklı’da yıkıma ve çok sayıda can kaybına yol açan deprem, İzmir’in deprem karnesinin iyi olmadığını gösterdi. Kentte önlem alınması gerektiğini açıkça ortaya koydu. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı afet çalışmasına göre kentteki binaların yüzde 36'sı kaçak, yüzde 52'si 1998 öncesi deprem yönetmeliğine göre yapılmış. 1998 sonrası deprem yönetmeliğine göre yapılan binalar ise yüzde 12 seviyesinde. Ben, eski olan tüm binalar risklidir demiyorum. Bunu söylemek bilime aykırıdır. Elbette eski olup çok sağlam binalar da var. Bunları sadece testler sonucunda tespit edebiliriz. Yapı stokunun eski olması, bizim mutlaka harekete geçmemiz ve gerekli kontrolleri yapmamız gerektiğini gösteriyor. Deprem bizi beklemez, ne zaman geleceğini söylemez. Bu konuda zaman kaybetmemeliyiz, tüm paydaşlarla güç birliği içinde çalışmalıyız” diye konuştu.

CAN GÜVENLİĞİNE ODAKLANALIM

Vatandaşların da bu konuda hassas ve bilinçli davranması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Kozanoğlu, “Yıl olmuş 2024; biz hala kesilen kolonları, tahrip edilen kirişleri, kaçak çıkılan katları konuşuyoruz. Binaya estetik kaygılarla gereksiz eklemeler yapıyoruz, yapının sistematiğini bozuyoruz. ‘Karot testi binayı zayıflatır’ diyenleri, ‘Benim duvarımı matkap bile zor deliyor, bu binaya bir şey olmaz’ diye düşünenleri görüyoruz. Bunların hepsi yanlış. Karot testi binayı zayıtlatmaz, binanın güvenliği dışarıdan bakılarak ya da duvara vurarak anlaşılmaz. Kolonu kesmek, cinayete teşebbüs etmek demektir. Kentsel dönüşüm sürecinde metrekarelere, bazen bir odaya, salonun büyüklüğüne çok odaklanıyoruz. Bunları düşünmeyelim demiyorum ama bunlara odaklanırken can güvenliğinin her şeyden önemli olduğunu da unutmayalım” dedi.

SONRADAN EKLEMELERE DİKKAT

Binaya sonradan yapılan eklentilere ve binaların çatı katına yerleştirilen su depolarına karşı da dikkatli olunması gerektiğini belirten Prof. Dr. Kozanoğlu, “Binaya sonradan yapılacak eklemelerin mutlaka mimari projede daha önceden belirlenmesi gerekir. Siz, binanın üzerine su deposu eklenebilecek şekilde mimari projeyi oluşturursanız, mühendis de buna göre bir statik hesaplama yapar. Yani bina, olası bir deprem anında su deposunu da taşıyacak güçte yapılmış olur. Biz ne yapıyoruz? Hiçbir statik hesapta yer almamasına, planlanmamasına rağmen kafamıza göre su deposunu binaya yerleştiriyoruz. Peki, bina yapılırken çatıdaki bu yük hesaplandı mı? Cevap maalesef hayır. İşte tam da bu aşamada sorun başlıyor, sağlam bina bile riske giriyor demektir. Depremlerde yıkılan ya da hasar alan binalarda bu sorunları çok net gördük” diye konuştu.

ZEMİN KÖTÜ DİYE BİNA YIKILMAMALI

Zeminin kötü olmasının yıkım için tek gerekçe olamayacağını da söyleyen Prof. Dr. Kozanoğlu, “Zemine göre projeyi hazırlayıp doğru bir şekilde uygularsanız, binanız depreme dayanır. Zemin kötü de olsa bina sağlam olur. Zemin kötü olduğu için bina yıkıldı diye bir söylemi kabul etmiyorum. Zemini etüt etmek, bilimsel analizleri yapmak bu kadar mı zor? Hep verdiğim bir örnek var; günümüzde 15 katlı gemi yapıyoruz ve bunu suyun üstüne koyuyoruz. Çünkü suyu çok iyi biliyoruz, tanıyoruz. Suyu nasıl tanıyorsak zemini de tanıyıp gerekeni yaparsak binamız hiç hasar almaz. Bunu Kahramanmaraş depreminde de gördük. Demek ki, deprem de zemin de öldürmüyor; eksik ve yanlış yapılan bina öldürüyor” dedi.