GÜNCEL POLİTİKA YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ SPOR MAGAZİN RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Haldun Yerlikaya
YAZARLAR
3 Mart 2020 Salı

Muharrem İnce

Hangi taşı kaldırırsanız kaldırın altından çıkan çıyan,Türkiyenin en büyük sorunu o: Eğitim!

Geçtiğimiz 18 yıla rağmen elimizde hala tek parça halinde bir vatan var fakat içindekiler huzura hasret.

Peki bin bir çeşit bela ve husumetin değişmez fatura adresi halk olmak zorunda mıdır?

''Türk tipi başkanlık sistemi'' denilerek pazarlanan yönetim şeklini bir süredir tecrübe ediyoruz.Gördük ki bu sistemde sorun çok fakat sorumlu yok!

Birilerinin senin için çizdiği çerçevenin dışına taşmadığın sürece istediğin gibi yaşamakta, kimseyle paylaşmadığın sürece dilediğini düşünmekte sınırsız özgürlük var.

Oysa cumhuriyet, bazılarının söylediğinin aksine halkın yaşam ve ibadet şekline hiçbir zaman müdahale etmemiştir. Zaten cumhuriyetin temel amacı budur ve buna istinaden memleket sevgisi ile kahrolarak ölen Atatürk halkın kendi kendini yönetme şeklini altın tepside yine halkın kendisine sunmuştur. Ülkeler tarihini okursanız rejim değişikliklerinin hemen hiçbirinin kansız gerçekleşmediğini görürüz. Bu sebeple ileri medeniyetlere sahip milletler rejimlerinin değerini bilir ve sahiplenirler. Osmanlı'nın bitiş,Türkiye Cumhuriyeti'nin varoluş sürecinde ödediğimiz bedeller, kurucu liderimizin bir hediyesi olarak gelen ve 97 yıldır kullandığımız cumhuriyet için ne yazık ki ödenmemiştir. İşte cumhuriyetin kıymetini tam olarak idrak edemeyişimizin en güçlü sebebi de budur.

Türk vatanı tarih boyunca çeşitli kötü emellere karşı birlikte duruş sergilemiş ve bunların her birinden başarı ile ayrılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti vardır! Yazdığım bu satırları size ulaştırmamı sağlayan internetin faturasını yatırdığım adres bile bunun böyle olduğunun ispatıdır.

Şimdi peşrevi geçip ağzımızdaki baklayı çıkaralım.

Asıl değinmek istediğim konu Muharrem İnce meselesidir.

Ne olmuştu bir hatırlayalım.

O günlerde esen umut dolu rüzgarı hatırladınız mı?

Melih Gökçek'in Maltepe miting alanı ile alakalı metrekare twitini hatırlayıp gülmemek elde mi? 

İzmir'de Gündoğdu Meydanına toplanan 5 milyonu unutmak mümkün mü?

Nasıl bağrınıza basmıştınız değil mi bir fizik öğretmenini?

Birleştirici konuşmaları, ortak dili, herkesi eşit kucaklayışını...

Miting günü başı bağlı nur yüzlü annesini milyonlarla tanıştırdığında, gözleriniz dolmamış mıydı sizin de?

Tüm Türkiye bir olup, rüzgarsız bir kasırga yaratmamış mıydı 783 bin kilometrekarede?

Peki ne oldu?

-ADAM KAZANDI!

Evet böyle bir mesaj attı!

Çuvalların üstünde nöbet tutanlar, yine o çuvalların üstüne yığıldı kaldı..

Sanki o kasırga her yeri yıkıp döktükten sonra geriye kalan manzara canlandı o an herkesin gözlerinde.

Bitiş, çöküştü adeta o an!

Haklı-haksız, doğru-yanlış hepimiz öfkemizi bir şeyler söyleyerek yanımızdakiyle paylaştık. Buralara küfürler, en ağır sözleri yazdık.

Belki de haklıydık, sanki de haklıydık, hiç lafım yok tüm bu yazılanlara, yapılanlara..

Ama şimdi buraya bir nokta koyalım ve o günü, kendimizi İnce'nin yerine koymaya çalışarak tekrar yaşayalım. Bakalım oradan bu tarafa bakıldığında neler göreceğiz!

                                                                      *           * *

Kısacık bir zaman diliminde dur durak bilmeden ellerin yara olana dek tokalaşıp halkına sarıldığını,ses tellerin kopana kadar bağırdığını, estirdiğin rüzgarla hangi mitinginde kim vurduya gideceğini hesap edemediğin bir 50 gün yaşadın..

Seçim günü geldi çattı!

O gece uyumadın, sadece yorgunluktan belki ara ara biraz sızdın. 

Halsizlikten gebermen gerekirken kendindeki enerjiye sen bile şaşıyorsun. Çocuk gibisin! Neşelisin, biliyorsun kazanacaksın, halkın ümidisin!

Kırk küsur numara ayakkabı, bilmem kaç beden pantolon giyiyorsun ama 80 milyonu kucaklayıp kaldıracak kadar güçlüsün!

Öğrencilerin geçiyor aklından...

Öğretmenler odasında bir öğrencin hakkında sohbet ettiğin arkadaşların.

Doğduğun mahalledeki Fatma Abla...

Yaşamında ilk kez bir siyasi partiye üye olduğun gün neydi oraya seni iten, hatırlıyorsun!

Öyle kalabalık ki beyninin içi bir dakika yalnız kalamıyorsun.

Acıkmıyorsun, susamıyorsun, uyumuyorsun ama güçlü hissediyorsun.

Denize düşen oğlunu kurtarmaya çalışan baba, hasta çocuğunun bedenini saran mikroba savaş ilan eden anne azmindesin.

Küçük küçük rüyalar görüyorsun.. Ama aslında uyumuyorsun!

İşe nereden başlayacağının sıralamasında beyninde küçük değişiklikler yapıyor ama kimseye söylemiyorsun. Kinlisin de biraz aslında. Atatürk'e yapılan haksızlıkları ortadan kaldırırken bu hale getirenlerin cezasını çekmesini istiyorsun ama dillendiremiyorsun. 

Apaçık zordasın!

Herkes en küçük bir hatalı kelime çıksın diye ağzının içine bakarken korkmuyor, kucağına  en usta ellerde hazırlanmış çeşit çeşit kumpas sorular bırakılmış sözde gazetecilerin karşısına oturup ağızlarını burunlarını yamultasıya dek tüm soruları cevaplıyorsun!

Erkenden kalkıyorsun,zaten hiç uyumamıştın ama daha fazla uzanamıyorsun, hareket etmek istiyorsun..

Bugün büyük gün!

Ve başlıyor...

Hastalar, düşkünler, gençler, yaşlılar senin için sandığa koşuyor!

Birden garip şeyler olmaya başlıyor kontrol edemediğin..

Öfkeleniyorsun!

Fakat senin için mücadele edenleri tehlikeye atmamak için öfkeni bile belli edemiyorsun!

Partine bakıyorsun,seni aday gösterenlere: YANINDA YOKLAR!

Olanlar tuhaf. Anlamsız...

Genel Merkez sanki yenilgiyi herkesten önce kabullenmiş!

Numaradan asılmış suratların içinden gelen kahkaha seslerini duyar gibisin: Sen miydin kurultay isteyen, sen miydin o imzaları toplayan alçak haa!??

Takip sistemi tam bir fiyasko, bilgi akışı durmuş ama kimsede aklı başında bir tepki yok!!!

Son kez çıkıp sana oy verenlerden sandıklara sahip çıkmalarını istiyorsun..

Sonra kendin bile hatırlamak istemeyeceğin şeylerle ortadan kayboluyorsun.

Belki bir kadeh bir şey içmek iyi gelecek,yoksa bu beyin adamı çıldırtır!

Hava kararıyor..

Bütün televizyonlar seni konuşuyor ama artık biliyorsun..

Kaybettin Muharrem..

Kazanmana müsaade edilmedi köylü çocuğu!

                                                            *      * *

Bütün basın ulaşmaya çalışıyor ama artık sende tek kelime dahi konuşacak hal kalmadığını anlamışsın..

- ADAM KAZANDI!

11 harflik şu iki kelimeyi belki de 1 saatte zorlukla yazıyorsun..

Gönder tuşuna basıp basmamak arasında geçen vakitte aklından yaşanan her şey yeniden geçiyor..

-Ne güzeldi, ne kadar ümitlenmiştik? Bu şarkı böyle bitmemeli..

Bir şeyler oturmuyor, hiçbir şey kabullenilmiyor. Canın yanıyor, etlerin, kemiklerin acıyor, ciğerin daralıyor!

Biliyorsun, o tuşa bastığın anda koca bir milletin umudu sönecek..

Sinirleniyorsun..

Öfkeleniyorsun..

Ama artık dayanamıyor o tuşa basıyorsun!

Keşke geri alabilsem diye bir hamle yapıyorsun..

Daha o an kabullenişin pişmanlığını duyuyorsun ama olmuyor...

Az sonra senin 1 saatte yazdığın iki kelimeyi bir adam bir çırpıda okuyor..

O an bitiyorsun.

Yok olmak istiyorsun.

Ve oluyorsun...

                                                               *     * *

Bu yazıyı yazmanın sebebine gelince..

Tabii ki bazı eksikleri olsa da, lider adayı çıkarma kıtlığındaki memleketime hala barış getirebilecek ismin Muharrem İnce olduğu düşüncesindeyim.

Kimseyi ikna etmek veya birilerini haklı çıkarmak için yazmadım bunları. Bilen bilir, şucu bucu da olmadım hayatımın hiçbir evresinde.

Ama görünen köy klavuz istemez. Sıkıntılar büyük, hem de çok büyük. Belli ki gerek iç, gerek dış politikada tüm belalardan arınmanın en kısa ve reel yolu bir erken seçimdir. Bu seçimde halkın her kesiminin alışık olduğu kasırgayı yeniden estirebilecek lider ise; zeki bir politikacı ve aynı zamanda en başta sözünü ettiğimiz eksiklikle ömrünce mücadele etmiş bir eğitimci olan Muharrem İnce'dir..