GÜNCEL POLİTİKA YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ SPOR MAGAZİN RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Hüsnü Çelebi
YAZARLAR
8 Ağustos 2019 Perşembe

Cunda'nın hikayesi...

Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlı Cunda (Ali Bey) Adası son yılların gözde tatil bölgelerinden biri. Toplamda 22 adanın bulunduğu Ayvalık açıklarındaki Cunda yerleşime açık tek ada durumunda. Türkiye’nin dördüncü büyük adası aynı zamanda. Ada’nın adının Cunda değil Yunda olduğunu ifade eden bir yazı okumuştum.
Deniyor ki; eskiden başıboş at, eşek gibi hayvanlar dolaşırmış burada. Bu yüzden eski Türkçe'de at anlamına gelen YUND sözcüğünden türetilen YUNDA ismiyle anılırmış.
Türkçe'ye çevirisi sırasında C ile Y harfleri karıştırılınca Cunda oluvermiş adanın ismi. İkinci isim olan Ali Bey ise kurtuluş savaşı sırasında Ayvalık’ta bulunan Ali Bey’den geliyor. Yarbay rütbesiyle 127. Alay komutanı olduğu sırada Yunanlar İzmir’den sonra Ayvalık’a asker çıkarmaya başladığında tarih 28 Mayıs 1919’dur.
İstanbul hükümetinin "Bırakın çıksınlar’’ emrine uymayan bu vatansever kahramanımız, bir asker olarak ilk kurşunu atar ve bir anlamda ulusal kurtuluş savaşını başlatmış olur.
Atatürk’ün önerisiyle Çetinkaya soyadını alır. (Vatan savunması sırasında gösterdiği üstün mücadele nedeniyle)
Ali Bey ismi Yunda'dan dönüşen Cunda ile ortak kullanılır hale gelmiş böylece. Tabii bugün hatırı sayılır bir tatil bölgesi olan Cunda, tarihi, kültürel, dini ve demografik açıdan bakıldığında ilginç bir şekilde dikkat çekiyor. Çok eskilerden kalan kiliseler, manastırlar, taş döşeli dar sokakları, Rumlar'dan kalan cumbalı taş evleri, değirmenleri ile bir gününüzü ayırabileceğiniz güzellikte, ruhu olan bir yer.
Bayram zamanı hınca hınç dolu olabilen Cunda’ya, Ayvalık’tan Türkiye’nin ilk Boğaz köprüsünden (Denizcilerin Dalyan Boğaz’ı dediği) geçerek ulaşabilmek mümkün. Köprü 1964 yılında hizmete başlamış, İstanbul 15 Temmuz Şehitler köprüsü 1973 yılında açıldığına göre, Ayvalık’taki 9 yıl daha kıdemli oluyor.
Cunda merkezi biraz mütevazı görüntüsüne rağmen çok da ziyaretçi çekiyor. Sahil boyunca yürüdüğünüzde meşhur lokma tatlısını tadabilir, balık restoranlarında yine şöhretli olan papalina balığını deneyimleme imkanına sahip olabilirsiniz. Girit mutfağındaki bazı lezzetli yemekleri bulabileceğiniz mekanlar da var tabi. Ünlü 19. Yüzyıl binası Taş Kahve ilginizi çekebilecek mekanlardan biri. Sahilin sonuna doğru heybetli Despot Evi yer alıyor. (Grigorios Agathonikeos'un Sarayı)

Öncelikle “DESPOT“  kimdir ile başlayalım. Despot Rum Ortodoks din adamlarına verilen bir rütbe. Yunanistan’ın devlet olduğu dönemde halkın sevinçten verdiği bağışlardan topladığı paraları doğum yeri olan Cunda’ya getirmiş. 1821-1829 Mora yarımadasında başlayan isyan sürecinin Yunanistan’ın bağımsızlığı ile sonuçlandığını biliyoruz. Bu paraların bir kısmıyla 1862 yılında bu binayı inşa ettirmiş. Gelirken yanında getirmiş olduğu paralarla rahat bir yaşam sürerken servetinin bir kısmını saklamış. Halk arasında Despot'un saklanan hazinesi dilden dile yayılınca hırsızlar hazineye konmak için planlar yapmaya başlamış. 1877 yılında eve gelen hırsızlar Despot’u altınların yerini söylemesi  için sıkıştırmışlar ama ağzı sıkı adamdan hiç bir şey öğrenememişler. Sonra Despot’u öldürmüş ve evde buldukları altın, gümüş ve değerli eşyalar ile birlikte ortadan kaybolmuşlar. Despot ise bugün Rahmi Koç Müzesi olarak kullanılan Taksiyarhis Kilisesi'nin bir kenarına gömülmüş. Ev sırasıyla Hükümet Binası, ilkokul ve öksüzler yurdu olarak kullanılmış. Ayrıca birçok Yeşilçam filmine ev sahipliği yaptığını biliyoruz.

Biraz ötedeki Hamidiye Camii ise küçük ama şirin bir bina, 19. yüzyılda buradaki müslüman nüfus için 2. Abdülhamit zamanında inşaa edilmiş, fakat girişin üzerindeki Arapça kitabesinin tahrip edilmesine üzüldüm. Sahilde kucağında çocuklu bir kadın heykeli göreceksiniz. 2015 yılında Ayvalık Belediyesi tarafından ekmeğini denizde arayan, gidip de geri dönemeyenlerin ve ailelerinin acısını paylaşmak amacıyla buraya dikilmiş. Sahilin üst paralel Caddesi çoğunlukla hediyelik eşya dükkanları, cafeteria, restaurant, zeytin ve zeytinyağı dükkanlarına ev sahipliği yapıyor. Aşıklar tepesine yürüyerek gitmek en doğrusu gibi. Taş döşeli sokaklardan hafif tırmanarak 19. yüzyılda yapılmış değirmenleri, viraneye dönmüş 19. yüzyıl Panaya Kilisesi'ni, bugün Sevim- Necdet Kent kitaplığı olan Agios Yannis Kilisesi'ni görebilir, cafeteriasında kahve eşliğinde Cunda, adalar manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz. 

Müze kitaplık Muhtar Kent’in anne babasına ithaf edilmiş ve babasının kütüphanesinden 1300 civarında kitabın Muhtar Kent tarafından bağışlandığını belirtelim. Cunda'yı hissetmenin en iyi yolu yürümek.
Bu arada değirmenleri gezerken gördüğüm çöpler gerçekten bu güzel beldeye daha çok sahip çıkmamız gerektiğinin kanıtı. Merkez daha temiz derli toplu iken, dışına çıktıkça görsel kirlilik artıyor. Yüzmek isteyenler için, güzel koyları da bulunan Cunda keyifli bir yer. Birçok özelliği ile ziyaretçilerini mutlu etmeyi başarıyor...